Grip olana evde serum takma, kırık çıkıkta işinin ehli sınıkçıya gitme; iğne-küçük pansumanlar-tansiyon ölçme gibi kolay görünen sağlıkla ilgili işleri eczanelerde halletme, doktor ve hemşirenin yetersiz olduğu yıllardan kalma alışkanlıklarımız. Hemen her şehirde az çok yapılan, resmi sağlık kurumlarını yoğunluktan biraz da olsa kurtaran bu işlerin doktor kontrolündeki bir sağlık kurumunda gerçekleşmesi şüphesiz en en doğrusu.
Adabaşı köyünden Durmuş, yıllar önce, bedenen çalışan bir çok insanın yaşadıklarına benzer macerasını anlatmıştı, not almışım:
"-1991 yılı idi, kurban bayramının ilk günü köyde kurbanı keserken doğrulamadım. Belimin sol tarafından sızı ayağıma indi. Ağrı gittikçe şiddetlendi, yemek yemek için dahi doğrulamıyordum. Bir hafta böyle çektikten sonra Bayburt’ta o ara ortopedi doktoru olmadığından, dahiliye mütehassısına muayene oldum. Kullandığım iğne ve hap şeklindeki ağrı kesiciler fayda etmedi, bu arada bol antibiyotik iğneler de veriyordu doktor.
Erzincan’da yaşlı bir dahiliye mütehassısını methettiler gittim. Üç- dört iğneyi büyük bir enjektörde karıştırıp kalçadan vurdu. Sonra dört defa daha belden ve kalçadan bana iğne vurdu, dört saat yattım. Uyumuşum, ayıldığımda tüm vurulduğum iğneler sol dizimin altında toplanmış gibiydi, ayağa kalkamadım tekrar yattım. Akşam ezanı okunurken kalktım, ayağımı basabildim; hiç ağrı kalmamıştı. Ertesi gün Erzincan’da gezdik, Bayburt’a döndüm. İşimde gücümde çalışmaya başladım.
İki ay sonra bir teneke peyniri kaldırırken ağrılarım tekrar başladı. Bu defa Trabzon’da beyin cerrahına gittim; beni iyice teferruatlı olarak muayene etti. Film çektirdikten sonra ‘’bel fıtığı’’ teşhisi koydu. Hemen ameliyat olmazsam bacağımın inceleceğini söyledi.
‘’- Ameliyattan sonra çiftçilik yapmama garanti veriyor musun’’ diye sordum.
‘’- Ameliyattan sonra ancak ayakta gezersin, çalışman zor’’ deyince ben de, aklım hep işlerimde olduğu için sınıkcıya gideceğimi söyledim. Doktor bana baktı gülümsedi.
Bayburt’a döndüm yine bir dahiliye doktoruna gittim; iğnelerle ağrılarım biraz geçti.
Artık canıma tak demişti, Trabzon’un bir ilçesinde yaşayan, ismini önceden duyduğum sınıkçıya gitmeye karar verdim; adamı aradım buldum.
Ben bir şey söylemeden "Beyin cerrahı ameliyat olman gerek" dedi değil mi ? diye sordu. Muayene etti; "Sol belkemiğinin üzerindeki kıkırdak kemiği soldan çıkmış, şah damar araya girince kan yürümüyor, o yüzden ayağın üşüyor" dedi. Gerçekten bacağım üşüyordu.
"-Sol bacağını bol, serbest bırak’’ dedi, yüzümün üstüne yattım. Sağ eliyle kemiğe bastırdı, sol ayağımı büktü ve kemiği yerine soktu. "On gün kadar çorap dahi giyme, namazını da göz ucuyla kılarsın’’ diye tembihledi.
‘’- Ağrım sızım geçmişti, bahara kadar bir iş görmedim. Şimdi çok iyiyim en ağır çiftçiliği yapabiliyorum; Allaha şükür’’ diyen Durmuş Efendi ilave etti;
"-Allah o adamdan razı olsun, benden para dahi almadı."