Bektaşisiz ülkeye yobazlık egemen olur

Abone Ol

Bektaşi din’e din’in kuralları, hükümleri, yasakları ile değil; aykırı, ussal, bilimsel, alaycı ve sorgulayıcı bakar.

Sözleri, nükteleri, iğnelemeleriyle hoşgörünün, düşünce özgürlüğünün kapılarını açar.

Bektaşi felsefesi, yaklaşımı, Türk toplumunun dinde reformudur, karşı yorumudur, soluk borusudur.

Medrese kafası, Bektaşi sözünden çekinir, çünkü o söz şakayla karışık cuk diye oturur, o kale sanılan dinsel algılar yerle bir olur o sözle, öyle imge, nükte, bilgelik yüklüdür ki o söz hemen yayılır halk arasında, tutulur, anlatılır, sözlü kültür olarak yerini alır, çağları aşar. 

Sözgelimi hoşgörüsüz ham sofu “Namaz din’in direği” mi der, Bektaşi hemen lafı yetiştirir: “Nasıl direk ki bir ..surukla yıkılıyor?”

Yobazlık ve softalık rahatsız olsa da toplumun ezilen ve bastırılan kesimleri benimsemiştir Bektaşileri, desteklemiştir, olmazsa olmaz görmüştür. Arada bir kendisini iğnelese, yüreksizliğini, yetersizliğini de yüzüne vursa her daim hak vermiştir onlara.

Gelgelelim gericilik, bağnazlık, sabırla, kurnazlıkla ağlarını ördü, sonunda Bektaşisiz, Bektaşi çıkaramayan bir toplum oluşturuldu. Bugünkü toplum işte böyle bir toplum. Onların espri düzeyinde değil, onların kıvrak zekâsının farkında değil, onların misyon ve işlevinin büyüklüğünü de algılayamıyor. Onların yolunu ve felsefesini güne uyarlamayı aklından bile geçirmiyor.

İşte bu acı gerçek ise ne yazık ki yobazlığı, bağnazlığı, dinbazlığı güçlendiriyor, hatta rakipsiz kılıyor. Camilere Bektaşi girmiyor artık, cemaat Bektaşi seçeneğinden yoksun; vaizler, hocalar, müftüler tek yönlü koşullama yapıp duruyorlar. 

Bunları dedikten sonra, birkaç Bektaşi fıkrası anlatalım hele:

Bektaşi bir caminin yanından geçmektedir, bakar ki bir grup insan bir eşeği araya almış, dövüyorlar.
"İmanım ne yapıyorsunuz, suçu nedir bu hayvancağızın?" diye sual eder.
"Camiye girmiş" derler.
Bektaşi'nin cevabı müthiştir:
"Yahu eşek işte, aklı kesse girer mi? Bakın ben hiç adımımı atıyor muyum?"
*** 
Bektaşi, eşek anırınca "sadakallahu'l-azîm" demiş. Orada bulunan softalar: "Vay mülhid herif! Kur’an'ı alaya alıyorsun ha!" diye öldürmek amacıyla Bektaşi’nin üzerine yürümüşler. Bektaşi, “Yahu durun hele, azıcık dinleyin beni. Cenâb-ı Hakk Lokman Suresinde ‘inne enkerel asvâti ke savtil hamîr’ buyuruyor, ben de bundan dolayı ‘sadakallahul azîm’ dedim” der. Softalar şaşkın, acaba ne deniyor o ayette, soracaklar soramıyorlar. Bektaşi anlıyor bilmediklerini anlatıyor: “Bu ayette ‘seslerin en çirkini eşeklerin sesidir’ deniyor, ‘Sadakallahu'l-azîm’ ise "Azîm olan Allah ne güzel ne doğru söyledi" demektir. 
E birleştirin şimdi bunları…”
*** 
Yolu camiye düşen Bektaşi namazdan sonra:
-Ey ulu tanrım, bana bol bol şarap ver, diye dua eder.
Yanında namazı bitiren kişi de ellerini kaldırıp, Bektaşi'ye nispet olsun diye:
-Rabbim bana iman ver, diye yakarır.
İki duayı da işiten hoca Bektaşi'ye döner:
-Bak herkes iman istiyor Tanrı'dan, senin derdinse şarap... Utanmıyor musun? der ya, alır cevabını:
-Ne yapalım hoca efendi herkes kendisinde olmayanı ister.