Bizim neslin ağabeyisiydi. Yazıp çizme heveslisi gençlerin dostuydu. Bayburt Postası sayfalarında imzamızı görmek bizler için tarif edilmez bir mutluluktu. Düşünün ki bir lise öğrencisi yazdıklarını değerlendiren ve teşvik eden bir gazeteci ağabeyi buluyor ve cesaret alıyor. O bir Bayburt sevdalısıydı.
Tevazu sahibiydi. Fakat memleketimize olan hizmetlerinin yeterince yankı bulduğunu söyleyemiyorum.
Çünkü reklâmı sevmiyordu, Osman Okutmuş ağabeyimiz…
İnancım odur ki, Bayburt’un kültür tarihi Bayburt Postası’nın koleksiyonlarıdır. Yani Bayburt için en büyük eseri vücuda getirmek O’na nasip olmuştur.
Beldemizin yetiştirdiği büyükleri bugünkü nesillerin gönlüne o taşımıştır. Sohbetlerimizde onları anarken gözlerinin dolduğunu, heyecanlarının gözyaşlarına dönüştüğünü hep hatırlarım. Bayburtlu ulu kişilerle ilgili bir kaynak, bir yazı bulunduğunu duysa, peşine düşer, elde edinceye kadar araştırır, soruşturur, mutlaka temin eder, duyduğu sevinci dostlarıyla paylaşır, gazetesinin sayfalarını onlarla süsler, şereflendirirdi.
O’nun sohbetlerinde, hangi konu olursa olsun, söz dönüp dolaşıp Bayburt’a gelmeliydi. Osman Okutmuş ağabeyimiz tatlı üslubun ve muhayyilesiyle bunun bir yolunu bulurdu, en uzak gibi görünen meseleleri bile Bayburt’la Bayburtlu ile bağdaştırırdı.
Son yıllarda Bayburt’a gidememiştim. O’nun Ankara’ya gelişlerinde görüşünce memleket hasretim giderilmiş olurdu. Yurt dışına yaptığım seyahatlerden söz ederken o yine Bayburt ve Bayburtlu konusunu arardı sorularıyla. Bunlardan bazı anekdotlara gazetesinin sütunlarında yer verirdi.
Yine öyle bir seyahat dönüşü O’nunla sohbet etmeyi arzularken, dönüşte beni ve eminim ki bütün hemşerilerimi çok üzen ölüm haberiyle karşılaşmıştım. Allah gani gani rahmet eylesin.
Baki kalan bu kubbede hoş bir sedadır.
Osman Okutmuş’un bıraktığı hoş seda’nın, Çoruh’un ezgileriyle birleştiğini duyar gibi oluyorum.
16 Kasım 1992