Bayburt'un garip sevgisi! (Final)

Abone Ol

Bakanların bakıp gittiği günler geride kaldı artık…

Tarihi Çarşı Köprüsü’nün altından çok sular aktı ve biz, biz var ya biz, çok değiştik…

Artık, sadece "bakıp dönebileceğini sanan" Bakanlar düşünsün…

***

Hey gidi günler hey, nereden nereye!..

Haberleri okuyorsunuzdur; gelen bin pişman!

Yüzde seksenimiz kadar artık ben de inanıyorum “bizi de göreceklerini”… Yüzde yirminin inadına ben de rüyamda "Bayburtlu Bakan" görüyorum…

***

Bayburt’un garip ve bir o kadar da karşılıksız aşkları hakkında, çok defa bir şeyler söylemeye çalışmışımdır…

Eski defterleri karıştırmayı pek sevmem ama demem o ki, sahi biz yıllardır ne diyorduk?

Çok beğenilince ikincisi, hatta yetmedi üçüncüsü çekilen filmler gibi olmasın ama sizi 7 yıl öncesine bir kez daha götürmek istiyorum…

Arkanıza yüzde 80’i, pardon şilteyi alıp, bir kez daha gelir misiniz benimle o salona?

***

2008 yılıydı galiba…
Yer Bayburt değil, İstanbul Bağcılar… 

Bayburt Postası’na şunları yazmıştım… 
Oku da, keyiflen hele “ihtiyar”
 


Özal, Erdoğan ve Güney


Bağcılar’da ki Bayburt gecesine gelmeden, yani birkaç saat önce Başbakan Erdoğan Ümraniye’deydi. Rizeli hemşehrileri de tıpkı Bayburtlular gibi şehirlerinin düşman işgalinden kurtuluşunu Başbakan Erdoğan’la kutluyorlardı.

Heyecanı da farklı, coşkusu ve sevgisi de farklı olan, ikişer saat arayla iki ayrı salon…

Ümraniye’de Rizeli'lerin Erdoğan’da bıraktığı tat, buruk bir yüz ifadesiydi. 
Oysa Erdoğan, Bağcılar’da mutlu ve keyifliydi. 

Belli ki Başbakan Erdoğan’a Bayburt coşkusu iyi gelmişti. 

Cumhuriyet tarihi boyunca itelenmiş, ertelenmiş, örselenmiş ve hava durumunda bile kayda değer görülmemiş Bayburtlu'nun coşkusuydu Erdoğan’a iyi gelen! 

Çünkü bağrına basma konusunda uzman bir şehirli vardı Bağcılar’da ki salonda.   
Hep itelense de, hep örselense de, hep ertelense de…

***

Bu şehir en son, benzer coşku ile Rahmetli Özal’ı bağrına basmıştı; şimdi de Erdoğan’ı basıyor. 

Özal’ın sevgiliye karşılık hediyesi, Vilayet’lik mertebesi idi. 
O mertebenin netleştiği günü Cumhuriyet Caddesi’nin taşları hala hatırlar, 19 yıldır hala o gün ile övünür…

Bayburt Postası’nın manşeti “İşte Bu El Öpülür” idi o gün…
Konvoy şehre girerken, Özal’ın yanında eli öpülenlerden biri de Ülkü Gökalp Güney’di…

Tam 19 yıl arayla benzer coşku manzaraları içinde biri aynı, ikisi değişik 3 kişi.

Dün salonda en çok bunu düşündüm. O coşkuda Özal’ın yanında ki kişi, bu akşam ki coşkuda da Erdoğan’ın yanındaydı. 

Bahsettiğim kişi, Bayburt siyasi tarihinde en çok konuşulan; siyasetin cilvesi olsa gerek, seveni kadar sevmeyeni de olan Bayburt Milletvekili Dr. Ülkü Gökalp Güney’di. Diğer milletvekilimiz Fetani Battal’ı da anarak, şöyle dedim kendi kendime:

Erdoğan da tıpkı Özal gibi, bu sevgiye karşılık, bir 19 yıl daha hatırlanacak bir şeyler yapacak mı?

Eminim ki, milletvekillerimiz ve yöneticilerimiz bunun gayreti ve çabası içindeler. Buna inanmak istiyor ve şu garip Bayburt için biraz daha etkili siyaset diliyorum. Çünkü; sadece çalışıyorum diyerek çalışmak yetmiyor. Başka başka yolları olmalı. 

Mesela dün gece o salonda yaşanan tabloyu düşünürsek;
"Erdoğan istese de artık Bayburt’u unutamaz" diyebilir miyiz?
Belki de gece yatarken o salondaki saf sevgi, gelip takılacak boğazına! 

“Kayseri’nin, Trabzon’un, Manisa’nın coşkusu normal, 
Bayburt’un ki sanki biraz garip, yürekleri büyük olmalı…” diyecek…

Böyle bir coşkuyu ilk kez yaşadığı için kesinlikle değil… Ötelense de, bir şehrin saf duygularla hala sevmeyi becerebildiğini gördüğü için… 

İnsan böyle bir şeydir. 
Böyle bir şey olmalı!
Sevgiyi unutamaz.
Unutmamalı. 

Artık; ne zaman bir tasarıda Bayburt’u dışarıda tutsa, Bayburt’u unutsa, Bayburt’u orada bir başına bıraksa; umuyorum ki yutkunacak, yüreği sızlayacak, yapamayacak…

Oturmuş, deli deli bunları düşünüyorum...