Şair Zihni, Bayburt’un yetiştirdiği büyük ve değerli bir şahsiyettir. Zihni’yi yetiştiren Bayburt kültür çevresi fevkalade zengindir. Doğu Anadolu’da devamlı Türk göçlerinden sonra, on asırlık bir birikim ve mayalanmanın meydana getirdiği, kültür hayatının ifadesidir. Büyük adamlar hiç şüphesiz içinden çıktıkları topluma büyük katkıda bulunur. Ancak yetişme, gelişme devrelerinde içinden çıktıkları toplumdan aldıklarının bedelini şu veya bu şekilde fazlasıyla öderler. Nitekim büyük denilmeye layık evlatlarına toplumlar sadece minnet duyar.
Bayburt tarihi, bu coğrafyanın zengin bir kültür birikimine sahip olduğunu gösteriyor. Bayburt lisan ve kültür özellikleri itibariyle Azerbaycan sahasına girer. Bayburt’un edebi ürünlerinde bu coğrafyanın lisan özellikleri vardır. Mesela Zihni’nin halk şiirlerinde bu vasıflar çok zayıf da olsa devam eder.
Bayburt’ta hâkim İslam Türk Kültürü bu havalinin Ermeni nüfusuna da tesir etmiş, onların kendi dilleri ile Türk tarihine dair eserlerinin vücut bulmasına sebep olmuştur.
Bayburt’un Erzurum ile aynı kültür çevresine mensup olduğunu, birbirini tamamladığını görmekteyiz. Selçuklular devrinde Erzurum ve Bayburt’ta birer Yakutiye medresesinin inşa edildiğini görüyoruz. Selçuklular ve onları takip eden Osmanoğulları devirlerinde birçok ilim merkezine kavuşan Bayburt; Erzurum, Sivas, Konya ve Kayseri’den geri kalmayacak bir kültür ve fikir merkezi haline gelmiştir. Açılan her medresenin (fakülte) güçlü vakıflarla yaşaması için gereken tedbirler alınmıştır.
Adlarının sonunda eskiden “el- Baberti”, 18. asırdan sonra “ el- Bayburdu” sıfatlarını taşıyan, içlerinde çok değerli eser ve hizmet sahibi şahsiyetlerin varlığını biliyoruz. Bunlardan Ekmel-üd Din Mahmud-ül Baberti ve Zihni üzerinde dikkatle durmak lazımdır. Mahmud-ül Baberti, meşhur Erzincan kadısı şair Kadı Bürhaneddin’e hocalık yapmıştır. “Şerh-ül Hidaye” ve “Tuh fet-ül Ebrar” adlı eserlerin sahibidir.
Şair Zihni “Divan”ında Bayburt’un kültür manzarasını şöyle tasvir eder:
Aşina-yı hakayik mecazdır Bayburt
Neşr-ü tahsilde Mısr-i hicazdır Bayburt
Bayburt’un şair tarafından yapılan “Mısır” ile mukayesesindeki mübalağa veya hakikat derecesinin ölçülmesi için şehrin kültür tarihi hakkında derinleştirilmiş araştırmalara ihtiyaç vardır. Şehrimizde kurulan üniversitenin herhalde ilk işi bu konularda araştırma yapmak olmalıdır.
Eldeki mevcut vesikalara göre medrese kültürünün çöküşüne kadar Bayburt, ikinci derecedeki Anadolu şehirlerinin başında gelmektedir. Mesela Evliya Çelebi devrinde “yetmiş mektebin bulunduğunu” öğreniyoruz.
Bayburt, şair Zihni’yi XIX. asır başında İstanbul’a gönderir. Zihni’yi kendi okullarında yetiştiren Bayburt ciddi bir kültür şehri olmalıdır.
Merhum Ord. Prof. Dr. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu “Bayburtlu Zihni” adlı eserinin (İst. 1950) 15. sayfasında; “Bayburt’un klasik kültür zaviyesinden taşıdığı bu ehemmiyet yanında bir de Türklük çevresi bakımından haiz olduğu ehemmiyet göz önüne alınmalıdır.” diyor. Prof. Dr. Osman Turan ise ( İslam Ansiklopedisi 1943, sayfa 364) de yer alan değerli araştırmasında; “ Uzun zaman eski Türk yaşayış ve an’anesini devam ettirmiş olan Bayburt; Türk kültür tarihi bakımından, Dede Korkut hikâyelerinin teşkil ettiği saha içinde bulunması noktasından da mühimdir” demektedir.
“Bayburt’ta eski ozanları andıran halk şairleri an’anesi hala mevcuttur. Bunların isimlerinin arkasına bir baba kelimesi eklenir ve kendilerine hak âşık vasfı izafe olunur. Bu şairler arasında XVI. asırda Azeri lehçesinde (Bayburt şivesi azeriye yakındır.) Varsagiler söyleyen Mehmet Bey, XIX asırda yetişen Zihni, Celali, İrşadi Babalar zikredilebilir.” (O.Turan, a.g.e. 367)
Bayburt manileri ve Erzurum’la irtibatlı olanlar bu coğrafyadaki halk kültürü bütünlüğünün diğer örnekleridir. Bayburtlunun ferdi psikolojisi sevgi yumağıdır, bakınız;
Bayburt’un kalesiyem
Açılmış Lalesiyem,
Bayburt’ta bir yar sevdim.
Ben onun kölesiyem.
Bayburtlu Zihni hem klasik Divan şiiri ve hem de halk şiiri tarzında eser vermiş olan bir büyük şairdir. İstanbul’a gitmiş, diğer büyük şehirlerde bulunmuş ancak Bayburt’tan hiç kopmamıştır. Edebi halk kültürüyle temasını hiç kesmemiştir.
Sabavet vaktinde on dört yaşında
Vatanımdan cüda düşürdü felek!
Orta halli bir Bayburtlu ailenin çocuğu olan Zihni, on altı yaşına Bayburt Medreselerinde zamanın bilgilerini kazanmıştır. Önce Trabzon, sonra İstanbul’a ulaşan yolu, on sekiz yıl Zihni’yi burada yaşatmıştır. İstanbul’da ve tahrirat müdürlüğü vazifesiyle gittiği bazı şehirlerde yıllar geçmiştir.
On sekiz yıl sonra Bayburt’a gelen şair bakınız ne diyor:
Diyar-i gurbette on sekiz sene
Çok cefalar verdim bu nazik tene
Mevlam izin verdi geldik vatana
Beyhude yolundan şaşırttın felek!...
1244 Rus İstilası; Erzurum ve Bayburt’un düşmesi sonucunu verir. Halk arasında uyanan bir mukavemet hareketi neticesinde; Hart Ovası’ndaki bataklıklardan istifade ile düşman çekilmeye mecbur edilmiştir. İşte Zihni meşhur Hart Destanında bu kahramanlığı anlatır.
Zihni, Trabzon ve tekrar İstanbul görevlerinden sonra 1838 yılında Haca gitti. Çok dindar olan şairin samimi duygularını bir nat’ının mısralarında görüyoruz:
“Görenler zanneder ya Rab hatadan içtinabım var,
Demezler her nefesde bin günahı irtikâbım var!
İlahi! Ruz-ü şeb nefsimle el bir eyleyüp yazdım,
Kara yazu ile devran elinde bir kitabım var!
Dönüşünde Mısır’a uğradı. Burada tarihi eserlere kitabeler yazdı, tarihler düşürdü. Dört yıl sonra II. Sultan Mecid’in cülusunda İstanbul’a döndü. Tanzimat Fermanını büyük bir sevinç ve memnuniyet ile karşıladı.
Zihni; sırasıyla Akdağ sonra Erzurum’da görevlendiriliyor. 1840 yılında tekrar İstanbul’a geliyor.
Akka Harbi’nde donanma kumandanlarından Reşit Paşa’nın maiyetinde divan kâtibidir. Donanma ile İstanbul’a döner. Bir süre sonra Hopa’ya müdür tayin edilir. Buradaki hırsız, halkı soyan vali ve memurları ile yaptığı mücadeleyi kaybeder ve bu defa Karaağaç müdürü olur.
“Kaderin hali değil mi oğlum!
Pederin hali değil mi oğlum!
Seni gamda beni gurbette kodu,
Seni hasret beni firkatte kodu.
Karaağaç nerede Bayburt nerede!
Abı dane nerede, yurt nerede!.”
Karaağaç kadısının zulmü, cehaleti Zihni’ye sert hicivler yazdırıyor. Tanzimat hukuk devleti demiş ama bu fermanı taşra duymamıştır. İşine gelmemiştir. Halka zulmeden, insafsız, merhametsiz yönetime şair Zihni nefretle karşı çıkmıştır. İlahi adalet kadıyı attan düşürür, ağzından kan gelir:
“Yarılıp dudağı geçti dişine,
Hele seyret feleğin cümbüşüne”
Buradan tekrar İstanbul’a döner. Yeni bir vazife ile Of’a tayin olur. Burada da aynı sosyal çöküntünün; cahil, yetersiz kadrolar eliyle nasıl bir halka zulme döndüğünü gören Zihni, ne yazık ki Of’taki vazifesinden azlonulur ve çok büyük bir elem duyar.
Of Of’dan azlolup kaldım kuru ferayede of!
On bir aydır gitti mahsulü maaşim bade of!
Of’tan ayrıldıktan sonra Bayburt’a gelir ve yeni görev yeri olan Erzurum’a gider. Burada vali ve defterda aradığı güzel hasletleri bulmuştur. Erzurum da geçen güzel günlerini Erzurum redifli gazelinde dile getirmiştir.
Zihni bir sene sonra yani bir vazife ile Erzincan’a gidiyor. Ancak burada gördüğü, işittiği zulümler sebebiyle ağır hicivler yazıyor ve sonra Erzincan’dan ayrılıyor. 1854 sıralarında Trabzon’a geliyor. Şehrin; ilim, san’at havası içinde üç seneden fazla kalıyor.
Tanzimat Fermanının maddelerine hayran ve bağlı olan şair Zihni artık ihtiyarlamıştır. Hayatın acı gerçekleri O’nu güzel heyecanlarını törpülemiş ve yıkmıştır.
Ömrünün son günlerinde Bayburt’a dönmek arzusuyla yola çıkar. Ne yazık ki ata ocağına kavuşmak nassib olmaz. Trabzon – Bayburt dağ yolu üzerindeki Ulasa Köyünde rahatsızlanır ve orada son nefesini verip dünyadan ayrılır.
Cihanda çok yaşadık, bilmedik bu yanda ne var?
Ölüm geleydi gidek, bir görek o yanda ne var!
Diyen şair; geride nadide eserler bırakmıştır. Size inanç ve iman sahibi Bayburt’un yetiştirdiği bu büyük şair ve idarecinin günümüze de ışık tutan fazilet mücadelesiyle geçen hayat hikâyesini sundum. Mekânı cennet olsun!
- - - -