“Baktığı her bebekte yüreği kalıyor, nazarının değeceğinden korkup hiç bir çocuğu kucağına alamıyordu. Herkese karşı her yerde kendini mahcup hissediyordu… Önce eşine, sonra yakınlarına ve gittikçe etrafında çoğalan sorgulayıcı bakışlara karşı. Evlilik hayatına adım attığında 17 yaşındaydı. İyi bir eşe ve mütevazı bir hayata sahip olmuştu. Mutluydu… Eşi ile çok iyi anlaşıyordu. Tek bir eksik vardı… O da anne olmaktı! Dua ederek başladığı her günün umudunu bir sonraki güne sakladı. Tedaviler, ilaçlar, harcanan her kuruş, geçen onca zamana rağmen her defasında “bu son” diyerek başladığı gebelik, hep olumsuz testlerle sonuçlandı. Eşiyle beraber bir kez daha karar verdiler.
Zaten bu defa gerçekten son olacaktı… Çünkü yaşı çok ilerlemişti ve annelik mucize olmaktan çıkıp neredeyse imkânsız boyuta ulaşmıştı. Onu ayakta tutan umudu bile azalmıştı.
13. tedavisine başlarken, yeniden ümitlendi. Yapılan kontrollerde testler olumlu çıkıyor, hamilelik sorunsuz bir şekilde devam ediyordu. Daha önce ki gebelikleri de böyleydi… Ve neden sonra birden düşük yaşıyordu. Fakat bu defa tedavi sürecinde, doktorunun ilgisi ve cesaret verici sözleri; daha önce yaşadıklarıyla ilgili benzer endişeleri gideriyor, farklı heyecan veriyordu. Tedaviden 9 hafta sonra hastaneden aradılar… “neden ultrasona gelmiyorsun” diye sordular ve hemen hastaneye gelmesini istediler. Önce ultrason ekranında hareket eden bebeğini gördüğünde gözlerine, sonra doktoru bebeğinin kalp atışlarını dinletirken kulaklarına inanamadı.
Kolay değil… Tam 29 yıl boyunca 15 gebelik yaşamış, 17 bebeği ise karnında ölmüştü!
Semavi Ardahan / Bayburt Postası
Bilim kadını, Prof. Dr. Semra Kahraman…
1959 yılında Bayburt’un Kitre köyünde ailesinin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Prof. Dr. Semra Kahraman’ın başarı dolu hayat hikâyesi, 3 yaşındayken kaderine mahkûm topraklardan ailesiyle beraber göçüp, İstanbul’a yerleşmesi ile başladı. Küçük yaşta “doktor olacağım ve hastamı uzak yerlere göndermeyeceğim” diyerek geleceğe dair düşürdüğü çocuksu bir notla, farkında olmadan dünyanın uzak noktalarında şifa arayan insanlara umut kapısını aralayacak çalışmalarının ilk işaretini vermişti.
Aslında her şey inandığı gibi gelişecekti, fakat sandığı kadar kolay olmayacaktı… Hızlı ve zor bir hayat onu bekliyordu.
Günümüzde olduğu gibi o yıllarda, bilim alanındaki imkânların yetersizliğiyle beraber kadınların da bilim dünyası için yetersiz görüldüğü Türkiye’de, Prof. Kahraman sadece ilim tahsil ederek yetinmedi, bizzat kendisi keşfetme yoluna giderek, Türk tıp dünyasına yeni heyecan ve yeni soluk getirdi. Bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan, birçok insanın ulaşamayacağı konumda olmanın mutluluğunu yaşamak yerine, sürekli daha iyisini elde etmenin hırsıyla meşakkatli bir süreçten geçti.
Öğrenimini sürdürdüğü Oslo Üniversitesi (Norveç) ve Haugesund Fertility Center’da tüp bebek konusunda çalışmalar yaptı. 1.5 yıl süren bu çalışmalarda -biri 4 yaşında, diğeri 5 aylık- çocuklarından ayrı kalarak zor geçen günler yaşadı. (1991) Ailesinden ayrı kaldığı günlerin acısını, sadece eğitimini aldığı alanda mütehassis olarak değil, kız çocuklarına yönelik “okuma-yazma” kampanyalarıyla kadın cehaletinin yansıtıldığı ülkemizde, bizzat tabuları yıkarcasına Türk bilim dünyasının görünmeyen yüzünü aydınlatarak çıkardı.
1993 yılında Ankara’da Sevgi Hastanesi IVF Merkezi’ni kurduğunda, kariyerini süsleyen ilk altın başarısını burada gerçekleştirdi. 1994 yılında AÜTF Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı’nda Doçentlik unvanını aldıktan sonra İnfertilite (kısırlık) tedavisinin son aşaması olan mikroenjeksiyon (ICSI) tekniğiyle Ceren adlı bebeğin dünyaya gelmesini sağladı. O yıllarda gelişmiş birçok dünya ülkesinde bilinmeyen, Türkiye’de ise ilk defa uygulanan bu teknik yöntem, kimi çevreler tarafından bir süre eleştirilmişti. Hatta meslektaşları dahi yurt dışı kongrelerde, bu yeni buluşun İnfertilite tedavisinde uygulanabilir en doğru çalışma olduğunu ancak görmüş olacaklar ki, Prof. Kahraman’ın aslında Türk tıp tarihinde bir devrim gerçekleştirdiğini çok zaman sonra söyleyebilmişlerdi!
Evli çiftlerin en büyük sorununu ortadan kaldıran bu teknik yöntem; kısa sürede ilgili tüm alanlarda kabul görmüş, meslektaşları için emsal teşkil etmiş ve baş döndürücü bir hızla, diğer yardımcı üreme merkezlerinde ardı ardına uygulanmaya başlanmıştı.
Daha önce mikroenjeksiyon tekniğinin Türkiye’deki ayağını başlatarak, bir 'suç' gibi görülen İnfertilite’nin; tedavi edilebilir 'üreme güçlüğü' olarak algılanmasında rol oynadığı gibi, PGT yöntemiyle de; 37 yaş ve üzeri olan, sürekli gebelik kayıpları yaşayan, şiddetli kısırlık saptanan ve tüp bebek denemelerinde başarısızlık elde eden on binlerce aileye umut kapısını araladı.
Tüm bu başarılarına, tamamen kendi gücü ve imkânlarıyla her geçen gün bir yenisini daha ekleyen Prof. Kahraman, sadece Türkiye’de değil dünyada da tanınan bir isim oldu. Nitekim İstanbul’da Memorial Hastanesi IVF ve Üreme Genetiği Merkezi’ni kurduğu 2000’li yıllarda yurt dışında şifa arayan Türk aileler, “Dr. Semra hanıma başvurun” cevabıyla Türkiye’ye geri dönmeye başlamışlardı!
Sunduğu yeni alternatiflerden biri de, embriyonik kök hücre çalışmaları oldu. 2003 yılında birçok hastalığa çare olması umuduyla dünyada büyük araştırma fonları tarafından desteklenen kök hücre konusunda; maddi engellere rağmen dünyayla başa baş, eş zamanlı bir çalışma yürüterek, 11 adet uluslararası kayıtlı embriyonik kök hücre dizisinin eldesini gerçekleştirdi.
Türk tıbbında; tüp bebek, mikroenjeksiyon ve genetik tanı işlemlerinin öncüsü olmak gibi ‘ilk’lerle dolu hayatını 2008 yılında Üreme Sağlığı ve İnfertilite Derneği (TSRM) tarafından layık görülen “Yaşam Boyu Başarı ve Onur Ödülü” ile süsledi. (Sayısız ödüle sahip olan Prof. Kahraman son olarak 2011'de Amerika’da düzenlenen American Society of Reproductive Medicine (ASRM) Kongresi’nde tüm oyları alarak, Dünya Preimplantasyon Genetik Tanı Cemiyeti Başkanı seçildi. Prof. Kahraman, 2014'te de Almanya'da Grant For Fertility Innovation tarafından verilen GFI ödülünü de ilk kez Türkiye'ye taşıdı.)
Hülasa Türk tıbbında kendi gücü ve imkânları ile sınırları aşarak, dünyanın dikkatini çekmeyi başaran Prof. Dr. Semra Kahraman, yine kendi gücü ve imkânları ile bu defa dünya tıbbında yeni ve asıl büyük devrimi gerçekleştirmenin peşinde… Ya da çok yakınında!
*Semavi Ardahan tarafından Bayburt Postası için hazırlanan bu yazı, 18 Kasım 2009'da Bayburt Postası'nda yayınlanmıştır.