Bayburt Yazısı

Abone Ol

1054 yılında, Büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey komutasındaki Oğuzlarla tanışan Bayburt  1071'den sonra Türklerin ikâmet ettiği yer oldu. 1514 yılında Osmanlı egemenliğine geçinceye dek bir çok beylik ve devletin egemenliği var bölgede.Türkiye Cumhuriyeti kuruluncaya kadar Erzurum eyaleti ile irtibatlı. Erzurum Beylerbeyliği’nin kuruluş aşamasında Paşa Sancağı olan Bayburt sonra bu eyâlete bağlı kaza merkezi oldu.

1877-1878 Osmanlı Rus harbinde kaybedilen topraklar dolayısıyla Çıldır Sancağı lağvedilince Bayburt; 1888 yılına kadar Kelkit, Şiran, İspir’in bağlı olduğu Sancak Merkezi oluyor.

Karadenizlilerin Bayburt civarındaki insanlara ‘’haltlar’’ demesinin sebebi eski çağda Haldilerin bölgede hâkim olmasındandır. Haldilerden sonra Azzi Krallığı ve Urartu hâkimiyeti var. Daha sonra Roma ve Roma'nın ikiye ayrılmasıyla Bizans yani Doğu Roma hâkimiyetinden söz ediliyor. Aydıntepe yer altı kenti, Bayburt Kalesi bu dönemlerin eseri.

Kitre, Haho (Saruhan), Bayrampaşa, Aydıntepe Kaleleri ve Taşkesen (Hınzeverek), Akşar (Balahor), Kitre, Danişment, Varıjna, Çorak, Sinür, Çiftetaş, Lori, Garaver, Çiğdemtepe, Hayık, Keleverek, şelâlesi de olan Sırataşlar, Yedigözeler höyükleri; Bayburt civarının insanlığın ilk yerleşim yerlerinden olduğunu gösterir bunda, su ve toprağın elverişli olmasından  temel gıda maddelerinin rahat üretilmesinin rolü var.

1071'de, Birinci Haçlı Savaşı sonrası Trabzon Dukası Theodora’nın bölgeyi işgalini Danişmentoğlu Gümüş Tekin, Ahmed Gazi oğlu İsmail önlemiş. Bayburt civarı Danişmendlilerden çok Saltuklu-Mengücekli hâkimiyetinde kalmıştır. Erzurum Saltuklu Meliki Mugusiddin Tuğrul Şah ve oğlu Rükneddin Cihan Şah (1200-1230) dönemi, gelişme ve kalenin onarılma dönemi. Ulu Cami bu zamanın eseri. Bu yıllardan sonra Anadolu Selçuklularına bağlı olan Bayburt’un Maden nahiyesinde, Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Mesud adına gümüş para basılmış. Anadolu Selçuklularının İlhanlılara bağlandığı yıllarda Bayburt İlhanlılara 21 bin dinar vergi ödüyordu.

İlhanlı Hükümdarı Olcaytu Han’ın Erzurum'daki yöneticisi, Erzurum Yakutiye Medresesi'nin banisi Hoca Cemalettin Yakut adına Bayburt’ta Yakutiye medresesi inşa edilmiş. Bedesten yani Taşhan Osmanlı eseri, Sünür ve Gökçedere (Pulur) da Akkoyunlu eserleri var.

Bayburtta taşçılık, inşaatçılık, tahta işlemeciliği, demircilik, bakırcılık, fırıncılık gibi sanatların gelişmesinde, XX. yüzyılın başlarına kadar nüfusunun dörtte birini oluşturan Ermeni, Rum ustaların büyük payı var. Bütün binalar taş ve ahşaptan emek verilerek taşın ve tahtanın süslenmesiyle yapılırdı. Ehram ve dokumacılık kırk yıl öncesine kadar çoğu evlerin en büyük gelir kaynaklarından idi.

Mevcut nüfusunun beş-altı katı, çeşitli sürelerde yaşadığı bu şehirden başka şehirlere göç etmiş, Çaldıran savaşından sonra İran’a, 1970'lerden sonra çalışmak için gittiği Avrupa ülkelerine yerleşenler var. 1929'da Çaykara’da yaşanan sel baskınından sonra yüzlerce aile Bayburt’un yüz köyüne yerleştirildi, Sürmene, Of’dan çeşitli zamanlarda gelenler, tarihi olaylar sonrası Konya, Aksaray, Kars, Ardahan’dan gelenler olduğu gibi Evliya Çelebi’nin de bahsettiği Tire’den, Kayseri’den, Rize’den gelenler nüfusun önemli bir kısmını oluşturur. 1878'de Rusya’ya verilen Kars civarından göç alan Bayburt, 1828-1829 ve 1915-1916'da yaşanan savaşlar ve işgal sonucu nüfusunun önemli kısmını kaybetti.

Dışarıdan devamlı gelen nüfus, az bir sürede yörede asırların birikimi kültürle, türküleriyle, barlarıyla, şivesiyle, yemek kültürüyle, 1828 ve 1916 Bayburt-Hart Ovası-Kop Savunması'nda oluşan tarih kültür ve bilinciyle öyle bir karışır ki; Bayburtlular göç etseler gittikleri yerlerde her nehir Çoruh’tur. Hemşeri görmek ihtiyacından her yerde kurulan, Bayburt derneği ararlar. Börekte dargun, ayranlı çorbada aşotu, datlı çorbada kokoç, lor dolmasında tereyağı, gavut çorbasında gavurma, arar gibi güvenilecek dost-hemşeri ararlar.

Azerbeycan bölgesinde konuşulan Azerî Türkçesi Türkiye'de Kars ve Erzurum gibi yerlerde de konuşulur. Bayburt’ta konuşulan bu şivenin sadece yöreye özgü farklılıkları vardır; Türkçe konuşulan hemen her yerde bene-sene ya da bana-sana diye kullanılan şahıs zamirleri sadece Bayburt yöresinde ‘’behen-sehen’’ olur, ona ya bazı köylerde "oyan" denir. Tavuk-soğuk,’’tayuğ-soyuğ ‘’ olur. Lan-ulan yerine vola denir. Dışarıda hava nasıl yerine, "’gapıda ayam nasıl’" ya da ‘"gapı soyuğ mi"’ denir. Darlaniram yerine ‘’darlanirama’’, gelmirem yerine ‘’gelmireme’’ şeklinde fiillerin sonuna a-e sesleri ilave edildiği de olur. Suya aşağı ve Aydıntepe civarı köylerde, fiil çekimlerinde kolaylık için –r yerine –y kullanılır; gelirem-gelirsen-gelir; geliyem, geliysen, geliy olur. Gümüşhane ve Kelkit’e yakın köylerde Kelkit’teki geliyirim ve Bayburt'taki gelirem ‘’harmutlanır’’  "geliyrem" olur. Bayburt’ta hala bibi, teyze eze, kardeş ‘’gada’’ olur. Havuç ‘’pürçüklü’’, kaysı kurusu ’’soyma’’, lahana ‘’kelem’’, geçen yıl ‘’bıldır’’dır. İnsanlar dindar olmakla beraber daha çok genç zamanlarında katı küfürler kullanır. Hemen herkes çiftçilikten, inşaatçılıktan, gurbetçilikten, siyasetten anlar.

Şehirde her devir yaşayan ilim irfan erbabı, manevi bir iklimin oluşmasını sağlamış. Ahi büyüklerinden Ahmed-i Zencani İran’ın Zencan şehrinden 1300'lerde Bayburt’a gelmiş, Yakutiye ve Mahmudiye medreselerinde ders vermiştir. İsmini Zahit Mahallesine veren Zahit Efendi, XIX. Yüzyılda yaşayan Şair Zihni, Kırzı Köyünde temsili mezarı olan Ekmelüddin Bayburdî, Ozansulu Celâli, Cumhuriyet devrinde halkın eğitimi için çalışan Müftü Fahrettin Kumbasar, Kazım Köklü, M. Kemal Yanbey ve Bayburt İdadisi Ulumi Diniyye Muallimi, Cumhuriyet İlkokulu Kurucu Başöğretmeni, Gökçedere İlkokulu Kurucusu olarak çalıştıktan sonra emekli olduğu 1933 yılından, vefat edeceği 1955'e kadar fahri olarak Şingâh Camii imamlığı yaparak, fasılasız  talebe okutup, ilimle uğraşan, Bayburt diyanetinin temelini attığından olsa gerek şimdiki diyenetçilerin tanımadığı, hasbî hizmetler yapan Ahmet Hasbî Aker, Oltulu Hoca, tarikat büyükleri İrşadî Baba, Hacı Şaban Efendi, Dede Paşa, Ağlar Baba, Mehmet Kahveci Efendi bunlardan ilk akla gelenler.

İran’dan İpekyolu kervanları geldiğinde yüzden fazla han yol güzergâhlarında ve çarşıda faaliyetteydi, bu kervanlardan nalbantlar, semerciler, berberler, lokantacılar ve daha bir çok esnaf-sanatkâr istifade ederdi. Bunların bir kısmı Ulucami ile Yıldız oteli arasındaki Taşhan da denilen Bedesten’de faaliyet gösterirdi. Düzgün esnaflar vardı.

Bazıları şimdi olmayan ötegeçede Cumhuriyet Oteli ve Belediye Oteli, Yıldız Oteli, Ozulu Ethem Efendi Konağı, Şingâhta Onatcalar İspirliler Konağı, Zahit Mah.Atangüçler Konağı, Bedesten (Taşhan),  mimarî  olarak da değerliydi, 1924'te seferberlikte Çorum’a gidenlerin oradaki saat kulesinden mülhem yapılmasına katkı sağladıkları şehrin meydanındaki saat kulesi civarı ve iç sokaklarda; Semerciler caddesi, Dabaağhane caddesi, Marangozlar caddesi, Alaftar Meydanı, Guggu Sokağı, Ulucami civarı, Yıldız Oteli civarı esnafın en çok olduğu yerlerdi.

Kiminin sadece ismini duyduğumuz  esnaflar şehire, çarşıya renk katar, hizmet eder, bazıları çeşitli  şehirlere kavurma, yumurta, canlı hayvan, deri, yün, ehram, kilim gönderirlerdi. İlk akla gelenler; Üretici insan Kefeli, Aktarlık yapan Etter Fevzi, kuyubaşında bakkal ve Müslüman Dilendirmez Derneği kurucularından Hasan Efendi, tüccar Abdullahoğlu, tüccar Sarı Hamdigil, yedek parçacı Kel Fazlı, dava vekili Molla Fazlı, un fabrikası sahibi  Zeki Okumuş, yumurtacı Eşref, Müteahhit Bekir Kol, Nafiz Okumuş, Salim Dörtkol, Pulurlu Sıtkı Akkoyunlu, Avni-Yüksel Karapınar, Murat Yıldız, Mikdat Daştan, meydan ve sonradan oluşan Cumhuriyet Caddesi esnafından; Muhtar Asım Hancı, mağazacılar Nuri Kılıç- Nuri Şimşek. Hatipoğullarının Bayburt Pastanesi, Süslen Mağazası Hasan Çakmak, Nizamettin Bölükoğlu, Fahri Yılmaztürk, Tenekeci Memmet Gelez, Vural- Bekir-Korkmaz İşaşır, kurs içinde yağ satan aktar Kâtip emi, Köprücüler, nalbur Ferit Esensoy, tüccar Zülkarni- Süleyman Boyacı, kavurmacı Ersoylar, Velizâdeler, Cemal Çikot, tüccar İhsan Hacıbeyoğlu, Bayram Arpalı, Derici Kemal, derici Canmemiş Kardeşler, arazi sahibi; Tepiroğulları, Ağazadeler, Siptoroslu Şeyıhlar (Battal), Pülürekli Mehmet Bey, Köprücüler, Kondolotlar, Rüştülü Kaymakoğulları, Hindili Bayramoğulları, Everekli Sakalar, Mercimekler, Alizadeler, Velizadeler, Şingâhlı Osmanağagil (Türkerler), Devletin yetki verdiği ayanlardan olan Berneli Kocabey, Oruçlar, Kösegil..

Arazi, geçim içi en elzem unsurlardan olduğu için arazî sahipleri çok itibar görür "gel yokarı" edilirdi. Bunlardan Varıjna (Mutlu) köyünden Uluca’lardan Reşit Ağa’nın hikâyesi halen anlatılır; Köylü ekim zamanı Reşit Ağa’dan aldığı tohumu harman zamanı iade etmektedir. Aldıkları zaman Reşit Ağa’ya iltifat ederken harman zamanı kendisine taktıkları lakabı gıyabında söylemektedirler. Köyde kendine yakın olanların durumu haber vermesiyle Reşit Ağa kızar ve herkesin olduğu yerde unutulmayan sözünü söyler: "Alırken Reşit Ağa verirken ğoğo hee."

Berneli Kocabey’in her yıl arazisini kiralayan köylüleri kira bedeli olarak verdikleri yağı çok bulurlar ve gıyabında bunu azaltmak için karar alarak Kocabey’e bir heyet gönderirler. Kocabey’den çekinen heyetten sadece en öndeki şahıs huzura çıkar ve arkasında kimsenin olmadığını farkedince kızarır. Ne için geldiğini soran Kocabey’e "-beyim bu yıl yağları erüdekte mi getürek,eritmeden mi getürek" diyebilir.

Zülkarni Başgül, İsmail Polat, sanayi esnafı Nuri Boyacı, manav Zeki Koçer, manav Kadir Ekşi,  nakliyeci  Ekrem Seyhan, Mobilyacı Asım- Asef Durulmuşlar, ve komşuları Asım Piriçek, mobilyacı Sekmenler, otomobil- ulaşım-beyaz eşya sektöründe Zargıdılı Bayhan ve Severler, kunduracı Fazıl-Osman Çubukçu, kunduracılıktan beyaz eşyaya geçen Emin Develi, çarıkcı-derici Özeler’ler, Dabağhane Caddesinde Nurettin Karslı, kunduracı İlhan ve Kâmil Aydınlı, Semerciler Caddesinde (Semercilik); Saraycıklı Hakkı-Fikret Öztürk, Bakkal Boyacı Recep oğlu bakkal Ali Güngör, tüccar Fethi Daştan, bakkal İrfan Enkavi, fırıncı Naci Develi, esnaf, Çarşıbaşında Yemen Artar, bakkal Necat, İhsan Çikot, Fırıncı Ali, tüccar Hacı Mangan.

Boyacı Recep’in dükkânına gelen müşteri, bütün kuruyemişlerden beş kilo karıştırdıktan sonra almaktan vazgeçer; bunun üzerine çok kızan rahmetli adamı yakalamak için peşinde çarşıyı birkaç defa turlar.

Kırtasiyeci Kemal Demirhan, Kenan Karapınar, Alyaz Kitabevi (Yazgan ve Altun’lar), Berber-Muhtar İhsan, Berber Bahattin Tarcan, bakkal  Ahmet Özhan-Muhtar Vehbi Özhan, kuyubaşında nalbur Mehmet Başağa, bakkal  Nihat Canaslan, Petrol-beyaz eşyacı Kutlular, Zahit mahalleli Kavalılar, İnşaat levazımcısı Alay Hanecioğlu, fırıncı Yaşar Kırçoğlu, gömlek ve lokantacı Çınaklılar, Hilmi-Sabri Kasap, Metin-Yılmaz  Adiloğlu, Toptancı İbrahim Mazlum, Yumak- İş Şimşekler,  Aşçı Zahit (Hacıbeyoğlu), Aşçı Adil Çikot’ların Yeni Cami karşısındaki ve Alaftar meydanındaki lokantaları, Çoruh kenarında Çoruh Lokantası, Zafer Lokantası Aydoğdular, Bayımın Lokantası, aşçı Hasan-Metin Yeter, aşçı Dodo Hasan.

Kırkçeşmelere yakın Kara Vaizin kahvesi, Tuzcuzade’de Celal Cenbek kahvesi, Meydana yakın Koçoğlu çarşısında Adalet Partililerin kahve, İş Bankası karşısındaki Yer Kahvesi, Semerciler’de İskender Müftüoğlu kahvesi, Zahire Pazarı civarı Hasan Topallaz kahvesi hatırlanan eski kahvehanelerin bazıları.

Bir zamanlar Fahrettin Kumbasar (Müftü-Belediye Başkanı), Hocazâde Mehmet Efendi (Oltulu Hoca), Müftü Nazım Köklü, Ahmet Hasbi Aker (Hoca Ahmet Efendi)’nin 1940'lı yıllardan sonra, Kara Vaizin kahvesinde  günün belli saatlerinde yaptıkları uzun yıllar devam eden sohbetler Selahattin Tuncer’in anılarında akademik bir faaliyete benzetilir. (Bu sohbetleri dinleyenlerin orada öğrendiklerini anlattıklarına şahit oldum.)

Konaklamacılar; Boyacıların Yıldız Oteli, Çoruh kıyısında Masatlıların Yıldırım Oteli, tüccar Camadan’ların çalıştırdığı Alplerin Cumhuriyet Oteli, Belediye Oteli, Cumhuriyet caddesi otellerinden Sevil Palas Cemil Sevil, Nusret Saracoğlu Oteli, Çiçek Palas, Vardar Oteli, Dede Palas. Araba garajları, Semercilikte Mangan’ın Garajı, Yıldız Garajı ve Cumhuriyet garajı. (2) Yüzden fazla hanın çoğu yol güzergâhlarında idi, merkezde Erzurum yolunda Kop Dağı anları, Everek Hanları, Tercan’dan gelen kervanların konakladığı Saruhan (Haho) hanı, Trabzon yolunda Çerçi ve Hadırah hanları.

Sefer Şahin’in işlettiği Abrans ve Mikdat Keskin’in işlettiği Mam (Değirmencik) hanları, Çençül Yaylasında  Baki Şimşek’in hanı Çaykara güzergâhına hizmet ederdi. Ortakol bölgesinin hanı Şevket Efendi’nin işlettiği Gugunus hanı idi.

Merkezde; Deve Hanları, Kuyubaşında Hancı Recep’in hanı, Semercilik'teki hanlar, Şingâh'a doğru Çikotların ve Hasan Topallaz’ın işlettiği Dursunoğlu hanı, Şingâh'a çıkarken Başgüllerin Boyalı Han, Semercilerde Tevfik Hancı’nın hanı ve Karamollaların han. Bahçelerbaşında Pamukçuların, Kuturların ve Aslan Çavuşgilin han.

Tuzcucâde’de Kışla yolundaki Acemoğlu Hüseyin’in işlettiği Binbaşı hanları büyük olduğu için deve kervanlarına hizmet verirdi. Ozulu Ethem Efendi’nin hanı, Dabağhane caddesinde Saraçların han,Şeyh Ayran mahallesinde Hancı Fazıl’ın ve Bayramoğullarının hanı Yaşar Özyur’un hanı,Şair Zihni Okulu karşısında Alay Müftüsünün hanı, Kadızade Mahallesinde Yusuf Akyüz’ün hanı, Ulucami karşısında Güveliler’in han, Şingâh’ta Abid’in hanı gibi daha bir çok han vardı.

Terzi Sabih, Terzi Mustafa (Kiki), Terzi Hasan, Terzi Nazir, terzi Fahrettin (Feğo),Terzi Mehmet Yılmaz, Terzi M. Vahit ve Mustafa  Kahveci, Terzi Doğan Özcan,Terzi Hamdi Ozulu, Kaleardılı Lütfi Sözer,terzi Zühtü Yılmaztürk, Mahmut Barttal, terzi Hakkı Bağlar ve kardeşi, şapkacı-terzi Turan Ozulu terzilerden hatıra gelenler.

Kaleardılı merhum Lütfi Sözer bir anısını her yerde anlatırdı; emekli bir albaya elbise diker fakat yakayı pek düzgün yapamaz, her prova sırasında albay yakanın eğri olduğu uyarısını yapar. Son provada işin içinden çıkamayacağını anlayan terzi Lürfi, "-albayım senin boynun eğri" diyerek tartışmayı bitirir.

Guggu sokağı esnafından Temürler, Lütfü Kaya, mumcu Murat Kırıcı, Bakkal Tomlalı, Un- kepekçi Dündarlar, Ali ve Muammer Bilen, Velişaban mahaallesi bakkal Ali Osman, Çakır Akbaş, tüccar Ulvi Sönmez, Fevzi Koçoğlu, dükkân yıkılıncaya kadar Menderes’in resmini duvarından indirmeyen bakkal Hamdi Tuğrul, Harputlu Mağazası Hikmet Harputlu, fırıncı Muhittin Durgut.

Simsar Kemal, Simsar Zihni, otobüs yazıhanecileri Rahmi Türkoğlu, Yılmaz Erel, Niyazi Paşaoğlu, Dabağhane cad. Musa Kızıltan, Necmi İşaşır, Servet Akgöz, Kemal Kunar.

Yıldız Oteli civarı esnafları; muhtar Elbiseci Necmi Baydemir, Zeki Saraç, tüccar Neşet Özyurt, beyaz eşyacı Akdumanlar, bakkal Giray’lar, elbiseci Halit Odabaşı, döviz işlerine de bakan Cemal-Zeki Güngör, dövizci-orloncu Mehmet Güleç, bakkal Nazmi Ocaklı, terzi-balcı Hamdi Ozulu, Süleyman Köse, Kasap Hacı, Manav Sefer Çilingir, sobacı Celil, Manav Karaca, kunduracı Nevzat Şipal, Ömer Çarpatan, hırdavatçı Zühtü Demir, bar ustası tüccar Murat Develi, Gürbüzler, Türkerler, iyi giyimi ile bilinen Nizamettin Poskov, keresteci Topaloğulları, Koplular, marangoz Kaçmazlar, Aslan Tekin, Kormaslı Kızılaslanlar, Motorcu Şevki-Aziz Özdemir kardeşler, Kaviler, Hamamcı Şefik Keskin, hamamcı Kondolotlar, H. Süleyman ve Mehmet Burak, fırıncı Bayraklar, Marangoz Ahmet Sezer, marangoz Yusuf Öksüzer, keresteci Şimşekler, keresteci Asım Turgut, marangoz Kayalılar.

Alaftar Lütfi Yedekçi, alaftar Enet Efendi, alaftar Hacı Yarım, alaftar ve beyazeşyacı Pekmezciler, Karamollalardan alaftar (zahireci) Mareşal ve  Faruk, Ömer Karapınar, Nihat ve Mikdat Bölen.

Kuyumcu Çetin Koloğlu, Kemal Sanır, demirci Kutluerler, demirci Köseler, demirci Develiler, Everekli Karamanlar, bakırcı Öztürkler, sobacı Ferhat Kırçoğlu, Hacı Bayram Arpalı oğulları petrolcü ve beyaz eşyacı Bedri-Kadir Arpalı, petrolcü Hasan Türkoğlu ve Kırali, tandır imalatçısı Purutlar, tüccar Osmanağagil (Türkerler), tüccar  Alizâdeler (Alpler), tüccarlar Cevdet Karakuş, Hakkı Ocaklı.

Dondurmacı Şingâhlı Atanerler, dondurmacı Tuzcuzadeli Karakuş ile Tilla pastanesi, dondurmacı Aşkınaslılar. 

Doktor A. Necmettin Coşar, Doktor Zeki Başağa, Dişçi Bahattin Söylemez, Avukat M. Orhan Akkoyunlu, Av. Akif Kocaman, Av. Rıdvan Okumuş, Av. H. Yaşar Aker, Av. Attila Adiloğlu, Torbacı Sezginler, Çoban Vahit, Sınıkcı Ömer Usta, Gazeteci-Matbaacı Osman Okutmuş, Tuzakçı Kemal, Cambaz Sıdı, sünnetçi Ekrem Küçük, Tahlilci Bekir Varınca çarşıda yıllarca Şükrü Saraç, Ali Baybura, öğretmen Mehmet Salih ve Bahattin Kumbasar’ın el emeği ile yazdığı tabelalarını asmış özel meslek erbabı idiler.

İlk açılan eczene Belediye eczanesi’dir. 1945'te İkinci eczane olarak Şerafettin Güngör eczanesi açılınca Belediye Eczanesi kapanmıştır. Üçüncü eczane olan Lokman Eczanesi 1952 yılında  Ecz. M. Tevfik Hacıbeyoğlu tarafından açılmış, Hacıbeyoplu ilaç imalatına girerek eczanesini İstanbul Bahçelievler’e taşımıştır. Dördüncü eczane Eczane Ecz. Halis Bayramoğlu’nun milletvekili olunca 1965'te kapattığı eczanedir, onu K. Yılmaz Abdullahoğlu ve Zeki Kutur takibeder.

Eskiden çok aranan "ekmek guri lor guri buna ne etsin kor Nuri’’ tekerlemesiyle hatırlanan lorcular, siniciler, tezekciler, sımışkacılar, sucular, hamallar, tellallar, bacacılar, hamamcılar, natırlar, nalbantlar, kızakçılar, paytoncular teknolojinin gelişmesiyle ortadan kalktı. Değirmencilikte değirmen taşının taraklanması, un, yarma, bulgurun ince yapılması değirmencinin ustalığına bağlıydı, Konursulu Tayyar Usta, Çiğdemlik köyünden Aslan Polat, Aydıntepeli Doracan, Akgöz Ali, Hacı Yarım meşhur değirmen ustalarıdır. Tellal Hamal Yakup gibi, Seyyar satıcılar Hacı Guli, Bahattin Karaer, Şefik Köklü namıları yaşamaya devam ediyor.

Peyder pey korumadan çıkarılarak yapılaşmaya açılan mesire alanı Koruk ve bahçelerle dolu Çoruh boyları, süslü taş-ahşap konaklarıyla bu güzel ama rakımdan dolayı; mayıs ayında meyve ağaçlarının çiçekleri ve yeni çıkan sebzeler üşüme tehlikesinde olan, soğuk şehirde; 1828 ve 1916 işgalleri ve Türkiye’nin dıştan destekli sıkıntılarının dışında yıkıcı bir olay yaşanmadı. Kaybedilen nüfusun yerine gelen nüfusa rağmen, zengin-fakir her tabakadan insanı devamlı göç etmiş, bir araya gelerek iş yapma yerine; şimdi rahmetli olmuş "zengin" bir büyüyüğümüzün tabiriyle, zengin sevmeyen, göçe meyilli kültürün ağır basması, üniversite-doğalgaz-vilâyetlik gibi nimetlerin geç kalması şehrin büyümesini ve dışarıya olan göçün durmasını önlemiştir.

Gidersen
Sen gidersen Erzurum dağları yerinde durur
Bir taş eksilmez Soğanlı’dan
Nefsim eridikçe özgürleştiğim gibi
Erise de Bayburt kalesinin surları
Tamir edilir
Olan kuş gibi çarpan yüreğime olur.

Mayıs 2022