Dosya

Bayburt Taş Mağazalar Katliamı

Abone Ol


Yirmi misli üstün kuvvetlere sahip olan Ruslar’a Kop dağlarında, Masat Deresi'nde, Müşankas, Danzut ve Müşerek’te kan kusturan kahraman ordumuz 5 bin şehit verirken, Ruslar’ın kaybı 15 bin idi.

Beklemedikleri bir şekilde büyük hezimete uğrayan Ruslar, daha sonra büyük takviyeler alarak Çımağıl Köyü istikametinden Bayburt’a doğru harekâta başladılar. 16 Temmuz 1916 gününden itibaren Bayburt artık Moskof istilasına uğramıştı.

Ve bir buçuk yıl sürecek olan acı bir işgal başladı…

Türk ordusunun tekrar geri döneceği 1918 yılının 20 Şubat’ında ise Bayburt, Rus askerlerinin ve Ermeni çetelerinin kahpece tertipledikleri katliamdan kurtuluş gününün arifesini yaşıyordu… İşte o kanlı tarihin, o kara günü…

Salim Haşlak / Bayburt Postası

O gün, Şiran ilçesindeki Rumlar Bayburt’a gelmişlerdi. Bu tesadüfî bir geliş değildi. Bayburt’taki Ermeniler Ruslar’ın tertibiyle Şiran Rumları’yla birlikte Türkler’e tuzak hazırlamışlardı. Masum Bayburtlu’nun hiçbir şeyden haberi yokken…

Tarihimizde sayısız kahramanlıkların sahibi olan yiğit Bayburtlular Ermeni çeteleri tarafından köyden, kentten sözü geçen liderlere tuzak kurarak ele geçirilirler, sonra da bu aziz milletin şerefli çocukları, Taş Mağazalar’a tıkılarak süngülenir ve alçakça yakılırlar. Kadın ve kızlarımız en şen’i işkencelere maruz kalırlar.

Bu tüyler ürpertici tertibin içinde yaşayan ve canını kurtarabilenlerden Aydıncık (Malasa) köyünden Hacı Ahmet Salman’a Taş Mağazalar faciasını anlatmasını rica ettim. Köy odasında genç ihtiyar 65 kişi vardı. O, olayı yeniden yaşıyormuşçasına bir iç çekişi ile başladı anlatmaya…

Anlatan: Hacı Ahmet Salman
Yer: Bayburt Aydıncık köyü
Anlatılan: Taş Mağazalar Katliamı
Tarih: 1974

"Şiran’dan birçok Rum’un Bayburt’a gelerek öküz verip at almak istedikleri yayılmıştı. Köyden Bayburt’a saman satmaya ve Şiran’dan Bayburt’a gelen Rumlara at verip öküz almağa gitmiştim. Ayrıca Rumlar’dan tüfek de alacaktık.

İki gün Bayburt’ta kaldım. Ne öküz alan çıktı ve ne de tüfek satan. Sonra bizim Türkler’den öğrendik ki, Ermeniler ve Rumlar bizi aldatmışlar. Bunun üzerine üçüncü günü köye döndüm. Dikmetaş’ta kardeşim rahmetli Sait ile Ortugulu Emin Çavuş, Daciraklı Ömer oğlu İbrahim’e rastladım. Bunlar şehre dönmemi bir birlikte köye gitmemizi söylediler. Ben de onlarla şehre döndüm.

Şehirde o gün kaldık. Ertesi günü Abranslı İrfani, kardeşim Sait’i çağırarak etraftan bilgi almasını istedi. (Kardeşim Sait iyi Rusça ve Ermenice biliyordu.) Bunun üzerine kardeşim o zaman Tuzcuzade Mahallesi'nde oturan Ruslar’ın, Çerkez yüzbaşısının adamlarını buldu ve onlardan Erzincan’da Türkler’in katliamının başladığını öğrendi. Bunun üzerine İrfani’ye haber gönderdi ve Bayburt’ta Ermeniler’in de katliam yapma ihtimalinin olduğunu bildirdi. Köyden gelmiş olan bizler de bir an önce köylerimize gitmek tedarikine koyulduk. Ama akşam olduğu için Ermeniler’in de tertibinden korkarak yolculuğu sabaha bıraktık. O gün Kaleardı değirmenini işleten Dacirak Köyü'nden Hüseyin ustaya misafir olduk. Atımı da değirmende bulunan hana bağladım.

Sabahleyin ata su vermek için Çoruh Nehri'ne inmiştim. Dönüşte Hüseyin usta bana dedi ki: “Bayburt’un içinde Ermeniler katliama başlamışlar, ne duruyorsun çabuk gel.” Bu söz bitmişti ki değirmene on Ermeni’nin telaşla hücum ettiğini gördüm. Değirmene girdiğimde bu Ermeniler orada bulunan bir Türk ihtiyarını öldürdüler. Bize dönerek doğruca Bayburt’a gitmemizi söylediler. Biz direnme gösterince üzerimize atılarak zorla götürdüler.


Yangınlar çıkarılıyor, Türkler Taş Mağazalar’a dolduruluyor.

Bayburt’a getirildiğimizde şehrin bir çok yerinde yangınların çıkarıldığını gördüm. Bilhassa Pire Mehmet Efendi’nin konakları alevler içinde yanıyordu. Bu arada bizi Taş Mağazalar'a doldurdular. Önce kapısı olmayan bir koğuşa koydular. İçerisi Türkler’le doluydu.

Bir saat sonra kapısız koğuştan çıkarıldık ve kapalı mağazaya doldurulduk. Burada altmış kişiydik. Ermeniler tarafından toptan katledileceğimizi öğrenmiştik. Her şeyden yoksun olduğumuz bu mağazada herkes bir çare düşünmeye koyuldu.

İşkence ile katliam başlıyor

Bu sırada Bayburt Belediye Başkanı Hafız Ağa, Abranslı İrfani, Kormaslı Ahmet, Vağındalı Piri ile Mamlı Şevki’yi teker teker karşımızdaki koğuştan dışarı çıkardılar. Mağazaların her tarafına dizilmiş olan süngülü Ermeniler önce Hafız Ağa ile İrfani’yi hunharca süngülemeye başladılar. Bir anda ortalık kan deryasına bulanmıştı. Sonra da diğerlerini süngülerle şehit ettiler.

Ve kurşuna dizme

Ortalıkta bir vaveylâ kopmuştu. Figanımız gökleri deliyordu. Ermeniler bu alçakça katliamdan sonra mağazalarda bulunan Türkler’i kurşuna dizmeğe başladılar. Bizim koğuşta Kaleardılı Çerkez İlyas dedi ki: "Baba iş işten geçti, canımızı kurtarmağa bakalım." Bu sırada Dacıraklı Hüseyin usta, eline büyük bir pencere demiri geçirmişti. Bu demirle mağazanın altındaki kaldırım taşlarını sökmeye başladı. Kaleardılı İlyas bu taşlarla kapıyı kapatmamızı söyledi. Biz de taşlarla kapıyı ördük. Bir taraftan da bu kaldırım taşlarını parçalayarak Ermeniler’e atmak için el taşı yapıyorduk.

Amansız mücadele ve ana-baba günü

Kapının arkadan örülmesini sezen Ermeniler, büyük manivelarla kapıya giriştiler. Diğer koğuşlardaki Türkler işkenceyle katledildikten sonra sıra bize gelmişti. Büyük bir kalabalık halinde kapıya yüklendiler. Biz içerden her ne kadar dayandıksa da tutturamadık kapıyı açtılar. Kapının açılmasıyla bir ana-baba günü başlamıştı artık. Bizler can korkusu ile elimize aldığımız taşlarla amansız bir mücadeleye giriştik. Pencereden ve kapıdan ateş etmeğe başladılar. Onlar kurşunla biz taşla boğaz boğaza gelmiştik. Kapının ağzına attığımız ve Ermeniler’i kapıya yanaştırmadığımız taşlarla iki Ermeni kapı ağzında ölmüştü.

Mağazaya bombalar atılıyor

Ermeniler mağazaların kapı ve pencerelerinden bu koğuşta başarı sağlayamayınca mağazaların bacasından aşağıya bir kemere sardıkları bombalarla bizi bombalamak istediler. İçeri düşen bombalar patlamadı. Bu arada Ermeniler bizlere “kapıyı açın, yoksa canınızı işkence ile alırız” dediler. Biz de cevaben “Alabilirseniz alın, kapı açacak değiliz” diye bağırdık.

Türkleri yakmaya başlıyorlar

Ermeniler’in bütün teşebbüsleri boşa çıkınca bizleri mağazanın içinde yakmağa karar verdiler. Bizim karşımızdaki koğuşlarda bulunan Türkler, bizim mücadelemizden önce bir taraftan kurşuna dizilmiş, bir taraftan süngülenerek şehit edilmişlerdir. Rumların bulundukları koğuşlar cehennemî bir alev içinde yanıyordu. Et kokusuna tahammül edemez hale gelmiştik.

Yakılma sırası bize gelmişti. Ermeniler gazladıkları pamuklu eşyaları ve otları alevleyerek mağazanın üstünden açtıkları bacadan içeriye attılar. Bir taraftan da tenekelerle gazları döküyorlardı. Bizler bir taraftan canımız kurtarmak telaşına düştük, diğer taraftan ateşi söndürmeye koyulduk. Bu sırada arkadaşların bir kısmı içerideki dumanın çıkması için mağazanın duvarını delmeğe koyuldular. Her tarafımız sarılı olduğu için kaçma imkânımız yoktu. Bu deliği açmakla dumanı defetme imkânlarını arıyorduk.

Biz bu ölüm kalım mücadelesinde iken bir ara ortalığa derin bir sessizlik çöktü.

Cephaneliğin ateşlenmesi ve kurtuluş

Bir kadın çığlığı ortalığı inletiyordu. “Sağ olanlar çıksınlar, Ermeniler kaçtılar” diye. Bu arada binbaşı hanlarındaki Ermeniler’e ait cephanelik bir vatansever Türk tarafından ateşlenmişti. Şehre dehşet ve korku saçan bu ateşlenme sonunda Ermeniler’in kaçtığını öğrendik.

Taş Mağazalar'dan dışarıya çıktığımızda, karşımızdaki mağazalarda yakılan Türkler’in et kokularından geçilmiyordu. Bizimle beraber aynı mağazada bulunan altmış kişi baygın bir halde dışarıya çıkınca, yarım saate yakın bir zaman içinde aklımız başımıza gelebildi. Bundan sonra doğruca Ozulu Ethem Efendi’nin yapılarındaki Ruslar’a ait silahları almağa gittik. Tüfekleri aldığımızda mekanizmalarının alınmış olduğunu gördük. Ama yine de işimize yarayacakları için herkes birer tüfek kuşandı ve Ermeniler’i takibe koyulduk. Şehri taramamıza rağmen tek bir Ermeni’ye rastlayamadık"


21 Şubat 1974 / Bayburt Postası Arşiv