Bayburt Kalesi’nin korunmasından kim sorumlu?

Abone Ol
1. Kısaca Bayburt Kalesi ve Mevcut Durumu

Bayburt Kalesi, kartal yuvası misali, yumruk benzeri kayalık bir tepeye kurulmuş. Çoruh Nehri kalenin güneyinden giriyor, doğusundan ve kuzeyinden bir yarım ay şeklinde çağlayarak akıyor. Kalemizin karayla bağlantısı batıdan ve biraz da güney batıdan sağlanmış. Bana göre çok görkemlidir bizim kalemiz. Ama mahzundur, gariptir, bakımsızdır. 2000 yıldan daha önce kurulmuş ve bugüne kadar Urartu’ya, Ermeni’ye, Roma’ya, Müslüman Araplara, Bizans’a, Selçuklu’ya ve Osmanlı’ya korunak, konaklık ve yönetim işlevini yerine getirmiş. Önceki dönemlerde olduğu gibi, Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde de restore edildiğini tarih kitaplarından öğreniyoruz.

Cumhuriyet döneminde de birkaç kez yenilenme/restorasyon başlatılmış, ancak sonu getirilememiş. En son 2005’de projelendirilen ve 2006-2007 yıllarında başlatılan sur yenileme çalışmaları da tamamlanamamış. Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü’nden alınan bilgilere göre, 2011’de yapılan proje/keşif hazırlatma teşebbüsleri sonuçsuz kalmış. Böylece kalemizde herhangi bir arkeolojik kazı denemesinin yapılmadığını biliyoruz. Kalemizi gezip görenler; kazı, restorasyon ve restitüsyon çalışmalarının tamamlanmasının, bilinçsiz vatandaşların tahribatına karşı yeterli koruma tedbirlerinin alınmasının gerektiğini samimiyetle ifade etmektedir.

Bayburt Kalesi’nin önemli özelliklerinden birisi, firuze, mor ve yeşil renkli çinilerle süslenmiş olmasıydı; çanak biçiminde yapılmış; yuvarlak, kare ve eşkenar dörtgen şeklindeki çinilerin, üçlü gruplar halinde surların yüzündeki oyulmuş taşlara yerleştirildiklerini öğreniyoruz (Uluçam, 1988). Uluçam’ın tespitlerine göre, kalemiz Türk öncesi dönemi izlerinin yanında, Selçuklu dönemi özelliklerini taşımaktadır. Kale’de bulunan ve şu anda molozları toprak altında kalmış olan Mengücekli Gelin’in (Tuğrul Şah’ın hanımı Melik Sultan) köşkünü süsleyen çinilerin benzerlerinin, Divriği Kale Mescidi ile Kemah türbelerinde yer aldığı, Uluçam tarafından belirtilmektedir.

Daha iyi korumak arzusuyla Bayburt Belediyesi kalemizin sorumluluğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan Nisan 2013’de resmen yüklenmiş, ancak yapılan sözleşme gereği iki yıl, Nisan 2015’e kadar, herhangi bir şey yapmadığı için, sorumluluğu Bakanlık tekrar geri almış. Belediye sorumluluğu hazırlıklı bir şekilde yüklenmiş olsaydı; mali kaynak tedarik etmeyi önceden deneseydi, üniversitelerle ilişki kurulsaydı, uzmanlara danışsaydı, Bayburt sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğine gitseydi ve kısa-uzun vadeli neler yapılabileceği konusunda bir yol haritasıyla işe başlasaydı, acaba başarılı olamaz mıydı?

Anlaşıldığı kadarıyla, niyet halis olmakla beraber; bilgi, beceri noksanlığı ve yöntem hataları başarısızlığın sebebi olmuş.

2. Kaleyle İlgili Hatırladıklarım/Hatırlayamadıklarım

Çocukluğumda kalenin doğu bölgesindeki sulukların birinden merdivenli ve kapalı basamaklarında yürüyerek Çoruh nehrine indiğimizi hatırlıyorum. Gezme, görme, anlama ve inceleme anlamında başka bir anımı hatırlamıyorum/hatırlayamıyorum. Etrafında çok sayıda mezarın bulunduğunu biliyorum. Mezarların bazıları Bayburt’un sarı taşından yapılmış; sonradan bazıları çirkin bir şekilde betonlaşmış, çoğunluğu ise fiziki olarak, taşlarla çevrili ve toprak yığınından başka bir özelliği olmayan, estetikten mahrum görüntülerdi. Rahmetli Ömer Dedem’in (dedemin ağabeyi) ve halamız Saniye Hanım’ın, Kale’nin güney-batısının alt tarafına defnedilmiş olduklarını anlatılanlardan biliyorum. Maalesef 1960’lı yıllarda asri mezarlık yapılana kadar, aileler düzensiz bir şekilde, istedikleri ve özel mülkiyet olmayan alanlara ölülerini defnediyorlardı. Kuralsızlığın bir sonucu olarak buralarda bugün hiçbir mezar izi kalmamıştır. Bu durumun nasıl izah edilebileceğini söylemeye gerek yok, galiba…

Kale ile ilgili, ilkokul, ortaokul ve lise öğretim yıllarımda, üzerimde derin iz bırakacak bir öğretim bilgisi aldığımızı hatırlamıyorum. Okul arkadaşlarımız arasında kalede Hazreti Ali’nin Düldül isimli atının nal izlerinin olduğu anlatılırdı. Fakat bu anlatılan nal izlerini arayıp bulmak ve görerek merakımızı gidermek gibi bir teşebbüsümüz olduğunu da hatırlamıyorum. Gerekli bilgi ve bilinçten mahrum Bayburt gençleri, o zaman nişan alma yarışına girerek surlardaki çinileri taşla kırarak yok ederken, bugün ise surların yüzüne temizlenmesi çok zor olan sprey boyalarla (Grafiti) şekiller çizerek/yazılar yazarak ve piknik artıklarını gelişigüzel etrafta bırakarak kalemize zarar veriyorlar.

Öğretmenlerimizin bize kalenin ne yapısal, ne mimari özelliklerini; ne estetik ne işlevsel niteliklerini ve ne de tarihteki yeri hakkında üzerimizde iz bırakacak ödevler yaptırdıklarını, hikâyeler anlattıklarını hatırlamıyorum. Tarihte hangi kavimler Bayburt Kalesi’nde yaşamışlar, hangi izleri bırakmışlar? Bu kavimler bizlerin dedeleri, ataları kabul edilerek anılabilmeleri için, herhangi bir şekilde küçük bir müzenin kurulduğunu da hatırlamıyorum. Bunların çoğundan bihaber yetiştirildik, ya da hafızam beni yanıltıyor! Yoksa eğitim-öğretim yöntemlerimiz mi hatalı idi ve hala hatalıdır? Acaba sorgulayıcı olmayan, ezbercilik alışkanlığımız mı hafızamızı dumura uğratıyor?

3. Dede Konağını Koruyamayan Tarihi Kale’sini Koruyabilir mi?

Dedelerimizden kalan ve her birinin iç ahşap süslemesine, bugün bizlerin çok büyük bir özlem duyduğumuz Bayburt’umuzun taş konakları anılarımızda kaldı. O binalarımızın yapı statiğinde teknik noksanlar olduğu söylenir. Bizler, çoğunluğumuz maalesef bu noksanlığı giderebilmek için, bir teknik geliştiremedik ve ayrıca çoğu toprak dam olan evlerimize, bir kaç olumlu girişim dışında, çatı yaptırmayı düşünemedik! Araştırma ve geliştirme zihniyetinden ne kadar mahrumuz?

Bedavacılık ve hazırı yiyip tüketmek; geleceği düşünmeden, kör bir yaşama alışkanlığına sahibiz. Galiba sorunlarımızın en can alıcı noktası, geleceğimizi inşa edecek çocuklarımızın/gençlerimizin bilgi ve becerilerini geliştirmek isterken, uyguladığımız eğitim-öğretim sisteminde, hangi yöntemleri uyguladığımızda ve uygulamamız gerektiğinde gizlidir. Maalesef farklı düşünme, araştırma ve sorgulama gibi fikir üretme esaslı zihinsel alışkanlıklar kazanamamışız/kazandırılamamışız. Dolayısıyla değerlerimizi de, özel ve toplumsal fiziki varlıklarımızı da akıllıca korumanın/koruyabilmenin; maddi gücün ötesinde; bilgi ve beceri donanımıyla; istek ve ihtiyaç hissetme zihniyetiyle; okuma ve araştırma kültürüyle ilgili olduğunu görüyoruz.

Eski konaklarımızın korunması ve yenilerinin tarihi kimliğimizle uyumlu inşa edilmesi, geleceğimizi özgüvene dayalı inşa edebilmek açısından çok önemlidir. Mülk sahiplerinin koruma bilincinin gelişmemiş olması ve teknik/ekonomik yetersizlikleri nedeniyle Belediye’ninyerelkültürü korumak adınasorumlu olduğu inancındayız.

4. Belediyelerin Yerel Değerleri Koruma Sorumluluğu

Yerel kimliğin, yerel kültürün ve yerel estetiğin korunmasında Belediyelerin sorumlulukları çok büyüktür, çünkü yerel halkın oylarıyla yönetime gelirler. Yerel yönetimlerin halka toplu olarak yol, su, kanalizasyon gibi fiziki altyapı hizmetleri; yeşillik ve ağaçlık gibi çevre hizmetleri; fiziki üst yapıyla ilgili binaların teknik ve estetik özelliklerini ilgilendiren şehircilik hizmetleri; kültür, sanat ve sporla ilgili hizmetleri sunmak gibi sorumlulukları vardır. Bu kapsamda Bayburt Belediyesi, öğrenciler arasında kalemizle ilgili çeşitli konularda (resim yapma, şiir yazma, kompozisyon yazma, fotoğraf çekme…) yarışmalar düzenleyerek, gençlerde farkındalık yaratacak ve böylece kalenin korunmasına katkıda bulunmuş olabilecektir. Belediye ayrıca, kalemizi ulusal ve uluslararası seviyede akademik camianın gündemine taşımak adına; tarih, sanat tarihi, şehircilik, kale mimarisi ve benzeri konularda araştırma projelerinin yapılmasını teşvik edebilmelidir. Halkın oylarıyla yönetime gelen belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri, yukarıda belirtilen alanlarda görevlerini yerine getirirken;

• Öncelikle yerel halkın geçmişten gelen beceri birikimlerini ve mevcut doğal kaynaklar gibi yerel dinamikleri,
• Kültür ve sanat konularındaki yerel deneyimleri,
• Yenilikçilikle/girişimcilikle ve estetikle ilgili değerleri uzlaştırarak görevlerini, yerine getirmeleri hayati önem arz etmektedir. 

Dolayısıyla yerel yönetimde görevli kişilerin, ister seçimle ister atamayla gelsinler; konusunda uzman, yereli iyi bilen ve tanıyan kişilerden seçilmesi gerekmektedir. Paylaşmadan, tartışmadan ve konunun uzmanına danışmadan iş yapanlar, yapmış olmak için çalışanlardan “Bayburt Şehirciliği”nin, özellikle son 40-50 yılda, çok zarar gördüğünü biliyoruz. Bu konuda yaklaşık bir buçuk yıl önce (Mayıs 2013’de), BAYPROJE olarak Bayburt Belediyesiyle işbirliği içinde, “Bayburt’ta Şehircilik Kongresi” isimli bilimsel toplantıyı düzenledik. Türkiye çapında konunun uzmanları, öğretim üyeleri konuştular ve tartıştılar. Bu tartışmalarda kalenin çok değerli, çok görkemli ve Bayburt turizmi açısından çok büyük bir marka değeri/potansiyeli oluşturduğu uzmanlarca dile getirilmiştir. Sunulan tebliğler kitap olarak yayınlandı. Bu bilimsel tebliğlerden Bayburt Belediyesi yönetiminin faydalanma yollarını arayacağını umuyoruz.

Bayburt Belediyesi’nin “Dünya Kaleli Kentler Birliği” ile işbirliğine gitmesi ve üyesi olmak için gerekli girişimlerde bulunmasının son derece faydalı olacağına inanıyoruz.

Belediyenin, hazırlayacağı şehir planlarıyla, bina mimarisi örnekleriyle ve fiilen halkın tarihi, kültürel ve doğal değerlere duyarlı davranması konularında yaparak/göstererek etkili olması beklenir. Popülizm için değil, doğru iş yapmak için, halkıyla iletişim içinde olan yerel yönetimler, kendi uygulayacakları yerel hizmet politikalarına da böylece halktan destek sağlamış olurlar.

5. Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) Kalemizi Koruma Sorumluluğu

STK, resmi kurumlardan ayrı ve bağımsız, kamu yararına çalışan, gerektiğinde kamu ve özel kuruluşlarla ilişkiye/işbirliğine giren, dernek ve/veya vakıf çatısı altında örgütlenmiş organizasyonlardır. Dernek ve vakıflardan başka, işçi, işveren ve benzer meslek mensuplarının menfaatlerini zorunlu olarak yasaya dayalı korumak üzere kurulmuş olan meslek odaları da, Türkiye’de etkin bir sivil topluluk oluşturur. STK’nın faaliyet alanları; çevre, hukuk, bölgesel kalkınma, eğitim, kültür, sanat, edebiyat, bilim, siyaset, sosyal ve diğer çeşitli alanları kapsayabilmektedir. STK; Bürokrasinin, partilerin, yerel/merkezi yönetimlerin ve özel sektörün çalışmalarında;
• Kaynakların verimli kullanılması, 
• Kişisel hakların korunması ve 
• Dolayısıyla toplumsal kalkınma ve adaletli gelir dağılımı konularında,
toplumun menfaatlerinin gözetilmesinin takipçisi olurlar, eleştiri geliştirirler; alternatif projeler üretir ve önerirler. Ayrıca ekonomi terminolojisiyle söylenecek olursa; STK, çeşitli alanlarda mal-hizmet üretiminde ve tüketiminde negatif dışsal ekonomi yaratılmasının önlenmesine yönelik de anlamlı çalışmalar yürütürler.

Bayburt’ta kale ve benzeri tarihi değerlerin korunabilmesi için gerekli bilincin oluşumunda etkili olacak diğer bir müessese de kent müzesidir. Maalesef belediye ve valilik tarafından bir “Bayburt Kent Müzesi”nin kuruluşu hala gerçekleştirilemedi. Hâlbuki kent müzeleri, o kentin geçmişi ile bugünü arasında maddi ve manevi bağların kurulmasını, bilinç ve özgüven oluşumunu ve dolayısıyla halkın geçmişinden yararlanarak kalkınmasını sağlayan temel kurumlardandır. Geniş bir yelpazede etkinlikler düzenleyen Bayburt sivil toplum kuruluşlarının Bayburt’ta kent müzesinin noksanlığından başka, kütüphanelerimizin (bilgi merkezleri) verimlilikleri ve kurum arşivlerimizin durumlarının da araştırma ve proje konusu olduğunun farkında olmamız gerekiyor. Ayrıca Bayburt gençliğinin geçmişini akıllıca analiz etmesine, bugününü doğru anlamasına ve geleceğini sağlıklı bir şekilde planlayabilmesine çok yardımcı olacak, çağdaş bir kurum olan “Bilim Merkezi”nin de Bayburt’ta kurulmasının gerekli olduğunu sivil toplum kuruluşlarının tartışma gündemine taşımalıyız. Bu konularda doğrudan ilgili olması gereken Bayburt Belediyesi ve Bayburt Üniversitesi’nin dikkatini çekmek görevlerimiz arasında olmalıdır. TÜBİTAK tarafından sergi ve laboratuvarlarının teknik donanımları desteklenen bilim merkezleri; gençlere, bilim zihniyetinin vazgeçilmezleri olan sorgulama ve yaratıcı düşünme ilkelerini laboratuvar ortamında eğlenerek, yaparak öğrenmeyi gösteren çağdaş kurumlardır.

Kale ve diğer tarihi eserlerimizin korunamamasında, yukarıda vurgulanan kurumların ihmal edilmesinin belirleyici (dominant) olduğu, geri kalmışlık tarihimiz ve bugün içinde bulunduğumuz eğitim-öğretim, ekonomi ve siyasi çıkmazlarımız apaçık olarak, görebilen gözlere göstermektedir.

Dolayısıyla Bayburt kalesinin hüzünlü, ilgiye muhtaç ve atıl halinden bizler hepimiz; ben-sen-o; yani en başta biz Bayburtlular sorumlu olan kişileriz. Kalemizle daha çok ilgilenmeliyiz. Onun taşıdığı anlamın farkında olmalıyız. Onu yeterli seviyede okulların eğitim-öğretim programlarına sokmalıyız. Nasıl korunabileceğini öğrenmeliyiz, çeşitli kısa ve uzun vadeli koruma projeleri hazırlamalıyız ve uygulanmasını gerçekleştirmeliyiz. Kazı, restorasyon ve restitüsyon çalışmalarının başlatılması ve tamamlanmasına kadar ulusal ve uluslararası kaynaklardan yararlanma yollarını aramalıyız.

6. Sonuç Yerine

Özellikle merkezi hükümetin karar ve yatırım gücüne sahip olması nedeniyle, oy verirken merkezi hükümetten kale ile ilgili isteklerimizi ısrarla dile getirmeli ve takipçisi olmalıyız. Bayburt sivil toplum kuruluşları olarak, öncelikle yerel bazda halkta kalemize karşı farkındalık yaratılması hususunda üniversite, özel sektör ve diğer kamu kurum/kuruluşlarıyla sinerji yaratacak şekilde işbirliği içinde olmamız, atılacak adımların istikrarlı ve sürekli olmasını sağlayacaktır.

Soru olarak oluşturulan bu yazının başlığının cevabı, kocaman bir “BİZ”dir; halkıyla, belediyesiyle, üniversitesiyle, sivil toplum kuruluşlarıyla, valiliğiyle, tüm siyasi partileriyle ve hükümetiyle, HEPİMİZ.

1) (Uluçam, A.,1988,Bayburt Kalesi’nin Tarihi ve Mimari Özellikleri, “Türk Tarihinde ve Kültüründe Bayburt Sempozyumu”, Editör: Rıfat Yıldız)

2) 1988 ve 1999 yıllarında düzenlenmesine katkıda bulunduğumuz Bayburt konulu kapsamlı iki sempozyum ve yayınladığımız 528 ve 651 (iki cilt) sayfalık tebliğ kitaplarıyla Bayburt Kalesi ve diğer tarihi, kültürel ve ekonomik değerlerimizin ele alınmasına vesile olduk; inşallah bu akademik etkinliklerle vefa borcumuzu ödemeyi birazcık da olsa başarmışızdır.