İnsan Bayburtlu oldumu, en fazla Çoruh'u yaşar. Hatta bütün Bayburt doğumlular, akarsulara ‘Coruh’ der. Bayburt'tan ayrıldığım zaman, Yeşilırmak kıyısındaki Turhal'a gitmemize ve orada yedi yıl kalmamıza rağmen, o bulanık suya alışamamıştım. Daha sonraki yıllarda, dünyanın çeşitli yerlerinde ırmaklar, nehirler gördüm. Ne Moskova Nehri, ne Varşovayı bölen Vistül (Visla), ne Almanya'daki Ruhr, ne Roma'daki Tiber, hatta Avusturya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan'daki Tuna bölümleri, Çoruh'a benzemiyordu. Kahire'de Nil'in kıyısında sıkıldım.
Çoruh'a benzer iki nehir gördüm. Makedonya Üsküp'teki Vardar ve Azerbaycan, Şeki ile Gence arasında yer alan Kür. Kür'ün cam gibi berrak suyu ve deli dolu akışı, Çoruh'a çok benziyordu.
Dostlarım beni Üsküp'te Vardar'ın üstündeki Osmanlı Köprüsü'ne götürdüler. Birden ürperdim. Şar dağlarından akan Vardar, pırıl pırıl akıyordu. Nehrin kenarına koştum. Arkadaşım "Hoca nereye?" diye sorunca “Coruğa gidirem" dedim. Vardar'ın sularından iki avuç yüzüme çarptım. Bir an Kop Dağları'nı ve oradan coşan Çoruh'u yaşadım.
Hatta şikestelerimin yedincisinde şu mısrâlar var:
Tut elimden götür beni Coruğa,
Seyrangâhdan mehil verek Goruğa,
Kop Dağındaki en üsgek doruğa;
Dağlar fırlansın dolansın, sislensin,
Çiçek çiçek köpsün etraf süslensin
Şehid Osman Coruh deli ahir mi,
Şıngırdir da bentlerini yıhir mi?
Gaş göz edir sehen işmar çahir mi?
Deli suya bülsen nassi vurğunam,
Aah Coruğum gelemirem yorğunam.
15 Temmuz 1966 sabah erkenden Çarşı Köprüsüne gittim. Şıkır şıkır akan Çoruh'un seslerini dinledim. Tıpkı içimde sık sık tekrarladığım bir şarkı ve müzik parçasıydı suların sesi. Dile kolay tam elli sene ayrı kalmıştım. Ama suların sesindeki müzik aynı idi. Hem çok şaşırdım, hem de çok üzüldüm. Otele kapandım. Üç gün dışarı çıkmadım. Birinci Bayburt Şikesteleri'ni yazdım. Sanki yüreğim sâkinleşmişti. Daha sonraki yıllar gelişlerimde şikestelere devam ettim. Son Şikeste 21 Şubat 2007 tarihli. İstanbul'da yazılmış. Aslında sekizinci şikestenin mısrâları, hâfızamda dönüp duruyor. 7 Ocak 2012 de Bayburt'ta olacağım. Şehit Osman'ı karlar içinde bulacağımı düşünüyorum.
*
Bir kış, kar ve soğuk fena bastırdı. Okullar tatil edildi. Ben de dayım ile Mam Köyü'ne anamın yanına (anneannem) gittim. Tatil epey uzundu ama okul erken açılmış. Tabiî Kemal Güney Hoca sitem etti.
Ders kitaplarımı ilk elime aldığım gün baştan sona okuma âdetim vardı. Hoca, Tabiat Bilgisi kitabından "Kanımızı temizleyen başka organlar nelerdir" diye sordu. Yalnız be parmak kaldırmıştım. Hoca: "söyle bakalım." dedi. Ben cevap verdim: "Öğretmenim kanımızı temizleye diğer organla, derimiz ve böbreklerimizdir." Kemal Bey o kadar memnun oldu ki, sınıfa dönüp, "Bakın arkadaşınız köyde olduğu halde, derslerine çalışmış." dedi.
Kemal Bey, babamın da arkadaşıydı. Ben beş yaşında okumaya başlamıştım.
İnce ve soprano çocuk sesiyle pek çok şarkı, babamın bandoda çaldırdığı marşlar, babamın flütle çaldığı tango v.s. ezberimdeydi. Altı yaşında iken Kemal Bey beni okula aldırdı. İkinci sınıfta kaydım yapıldı. Çocuklara sorulur: "Ne olacaksın?" ben hemen atılır heyecanla: "Öğretmen olacağım" derdim. Çünkü Kemal Güney Hoca öğretmendi. Ona bir baba, amca dayı gibi düşkündüm.
Çok severdim. Kemal Bey de beni çok severdi ama öğretmenlik otoritesi do0layısı ile belli etmezdi. Kurtuluş caddesindeki (şimdi Şair Zihni caddesi) evine de giderdim.
Turhal Ortaokulu'ndan mezun olunca, müracaat edip, Trabzon Öğretmen Okulu'na girdim. Oradan 1956'da mezun oldum. Öğretmen okulunu bitirmiş, öğretmen olmuştum ama kaderimde müzisyen olarak hayatımı sürdürmek varmış.
Ocak 2012