Esasen Sivas’a ait olan deyim şöyledir: Senfoni orkestrasını dinleyen Sivaslıya intibalarını sormuşlar, O da “Sivas, Sivas olalı, Timur’dan beri böyle zulüm görmedi” demiş. Kıvırdak ve gayretkeş bir türkücü lâz şovmen, hikâyeyi Bayburt’a atfetti. İşin tuhafı Bayburtluların bazıları da hikâyeyi benimsedi. İkinci cihan savaşının kıtlık yıllarında, Karadenizlilerin karnını Bayburt doyurmuştu. Bu hikâyeyi uyduranlar, dedelerine veya babalarına sorabilirler.
Doğuya tâyin edilen memurlara “Mahrumiyet Bölgesi” maaşı da ödenirdi. Yalnız iki ilçe Mahrumiyet Bölgesi sayılmazdı. Bayburt ve Ergani.
Dede Korkut şölenleri dolayısı ile Bayburt’ta bulunduğum zaman, Nihat Purut, “Ağabey bu hikâyenin devamı var. Kemancılar, Fa diyezleri natürel basıyorlardı. Senfoni bozuluyordu. Bu zulüm değil de nedir?” diye düzeltmişti (!).
Daha hiçbir yerde bando yokken, 1931 yılında Bayburt Bandosu kurulmuştu. Yöneten de babam Ahmet Kızıltuğ idi.
Cumhurbaşkanı İnönü, Aşkale’ye geldiğinde, demiryolunun açılış merasimine katılacak bando bulunamamış, Bayburt Bandosu merasimi kurtarmış. İşte bu fotoğraf o gün çekilmiştir. Fotoğrafta, İsmail Saatçi ve Cemal Saatçi isimli zatlar, Ercan Saatçi’nin dedesi Sabri Saatçi’nin iki kardeşidir. Ayrıca resimde Şair Zihnî’nin torunu, Zihni Ozansoy da vardır. En soldaki elinde flütünü tutan zat, Babam Ahmet Kızıltuğ’dur.
Bayburt’taki Çoruh Lokantası o zamanlar Askerî Mahfel idi. Her Cumartesi akşamı, Balo tertip edilirdi. Orkestrada babam ve arkadaşları, Tango, Rumba, Vals, Fokstrot gibi parçalar çalardı. Annem köy kızı olduğu halde bu balolara katılırdı. 21 Şubat, Cumhuriyet Bayramı, 19 Mayıs, 23 Nisan, 30 Ağustos Bayramlarında Bayburt Bandosu merâsimlere katılır ve konserler verirdi.
Tebriz Trabzon karayolunda, konaklanacak tek yer Bayburt idi. Yıldız, Cumhuriyet ve Transit Otelleri, o günün lüks otelleriydi.
Bayburt Halkevi, tiyatro çalışmaları da çok renkli ve canlıydı. Rahmetli Osman Okutmuş, bu faaliyetlerin başında idi. Kayak takımı, Türkiye’nin en tanınmış kayakçılarını yetiştirmiştir. Ordu’dan, Giresun’dan, civar kasabalardan öğrenciler Bayburt Ortaokulunda okumaya gelirlerdi.
Belediye zabıtasından bir Sadık amcamız vardı. Babama bir gün beyaz kalpaklı, eski Türkçe harflerle basılmış bir kitap getirdi. Babam kitabı istinsah etti. Yıllar sonra kitabın Filibeli Ali Bey’in “Âmâk-ı Hayal” adlı kitap olduğunu gördüm. Şimdi sorarım, bırakın belediye zabıta memurlarını, başkanlardan, milletvekillerinden, hatta bakanlardan kaç kişi “Âmâk-ı Hayal” okudu?
Bayburt’ta çarşıya inenler, iş yerlerini açmaya gidenler, ütülü takım elbise giyerler, başlarını fötr şapka ile örterlerdi. Kasketi köylüler giyerdi.
Öğretmenimiz Kemal Güney, 1940 yılında “Sert adımlar atalım” isimli bir şarkı öğretmişti. Bu şarkı Johan Sebastian Bach’a ait bir melodidir. Yine bir başka şarkı “Yoldan Geçen Tunç Yüzlü Askerler” Georgeos Bizet’nin (Jorj Bize) ikinci Arlesienne Süitinin melodisi üzerine yazılan bir adapte şarkıydı. Bayburt’ta asker ve subay çok olduğu, aileleriyle yerli halk iç içe yaşadığı için, İstanbul tavrı ile konuşmak bir mecburiyetti. Zaten okullarda da bu hususa çok dikkat edilirdi.
Ucuz sahne şaklabanlığı ve şov için, Bayburt’luların Orkestra müziğini “zulüm” sayacağını iftira addederim ve Bayburtluyu tenzih ederim. Bu satırları kaleme alan bendeniz, Feyha Talay’ın viyolonsel, Gerhad Braun’un, Renesans, Barok, Neouyemusik Meisterskurs’larının öğrencisi, 1981-1992 yılları arasında Polifonik eserleri, İstanbul Festivali programlarında yer alan bir Bayburtludur.