Bugünlerde “Balyoz Davası” avukatları Anayasa Mahkemesi önündeler. Davanın biran önce gündeme alınmasını istiyorlar. Haklıdırlar.
Öncelikle belirtmeliyim. Balyoz Davası’nın bir numaralı sanığı olan Çetin Doğan ile aramızda onun başlattığı uzlaşmaz çelişkiler vardır. Dünya görüşümüz ayrıdır. Anlamsız yere bana saldırmış ve yalan yanlış savlar ortaya atmıştır. Kurucusu olduğum Ahmet Yesevi Üniversitesinin Mütevelli Heyet Başkanlığına istekli olmuş ve eski Cumhurbaşkanı Sezer tarafından atanmıştır. Olabilir. Mahkeme kadıya mülk değildir. Kendisine iyi niyetle yardımcı olmak istedim. Karşı saldırılara fırsat vermedim ve sözümün geçtiği kişilere de Çetin Doğan karşıtı yazılar yazmayın dedim. Üniversiteye zarar geleceğinden endişe ettim.
Demek istiyorum ki, bu yazıda belirteceğim hukuki görüşümün, yandaşlık ile bir ilgisi yoktur. Hatta karşıt olduğum kişi hakkında yazıyorum. Ama hukuk bilgilerim ve vicdani görüşüm beni bu yazıyı yazmak borcunda bırakıyor.
Orgeneral Çetin Doğan’ı az çok tanıdım. Görüşleri olan ve görüşlerini ulu orta ortaya koyan bir insan. Birinci Ordu Komutanı olduğunda bir toplantı düzenlemiş ve 365 kişinin suçlanmasına sebep olan bir plan ortaya koymuş.
Bu toplantı avukatlarının ve kendilerinin söylediği gibi bir plan semineri ve sıradan bir çalışma olabilir.
Diyelim ki değil… Diyelim ki Çetin Doğan yüzlerce kişinin katıldığı bir toplantı da Askeri Darbe Planlaması yapmış. Yani savcıların savlarının doğru olduğunu düşünelim. Ve hukuk bilgimiz ile konuyu değerlendirelim.
Hukuk Fakültesi mezunuyum. Ama mesleğim idarecililiktir. Daha çok İdare Hukuku alanıyla ilgili çalıştım. Ancak 12 Eylül 1980 “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davasında” sanık olarak yargılandım. Savcıların savı aynen Balyoz Davasındaki maddelerdi. Yani darbe yapma girişimi ile yargılandık. Doğrusu ortada birçok olaylar ve 5.000 insanımızın ölümüyle sonuçlanan bir ortam vardı. Ceza Hukukunun konuyla ilgili mevzuatını derinden inceledim. Bir anlamda bu konunun uzmanı oldum. Hemen açıklamalıyım, biz aklandık. Askeri Mahkeme bile Hukuktan ayrılmadı ve adalet tecelli etti.
Balyoz Davasına gelince Birinci Ordu Komutanı Mart 2003 de bir toplantı yapmış. Diyelim ki bu toplantı Darbe Hazırlığı için yapılmış. Sonra ne olmuş? Ortada teşebbüs denilebilecek herhangi bir eylem olmuş mu? Olmamış. Aradan 7 yıl geçmiş… Bu yıllar içinde hiçbir teşebbüs söz konusu değil.
Diyorum ki Darbe Yarenliği veya Darbe Tasavvuru olsa bile, ortada hiçbir girişim söz konusu bile değilken, bir gazetenin 20 Ocak 2010 da başlayan yayını üzerine bu kadar insanı tutuklamak ve mahkum etmek neyin nesidir? Hangi Hukuk anlayışıyla bağdaşır. Ve hangi vicdan bunu kabul eder.
Türk Ceza Kanununda tasavvur suçu diye bir suç var mıdır? Teşebbüs kelimesinin anlamı mı değiştirilmiştir. Neler olmuştur?
Karşıtım da olsa, yandaşım da olsa, kimseye haksızlık yapılmasına gönlüm razı değildir. Anayasa Mahkemesi biran önce bu davaya bakmalı ve ülkemizi bu zulümden kurtarmalıdır.