Hayır ben Atsız’a Atatürk düşmanı demiyorum, Atsız Mecmuayı çıkardığı dönemde yazdıklarıyla o tam bir Atatürkçüydü ama ileriki yıllarda köprülerin altından çok sular akmış, o da değişerek keskin bir Kemalizm karşıtı olmuştur. Bu karşıtlıkta ölçüyü de kaçırmıştır zaman zaman. İşte o yazdıklarından bir demet:
"Kemalizm denilen muazzam safsata kısmen Fransa kısmen de İtalya ve Rusya'dan alınmak suretiyle dış âlemin bir değil, birkaç merkezine birden bağlı olan, bu suretle diğerlerinden daha çok ve karmakarışık bir şekilde dışarıya bağlı bulunan bir ucubedir."
"Irkçılıkla Kemalizm arasında bir ölçüştürme yapmak gerekirse şöyle denebilir: Irkçılık, bizden olmayanların bize hep ihanet ettiklerini bilmekten doğan tarihi bir gerçeğe, Kemalizm ise otuz yılın yalan dolan propagandasına dayanmaktadır."
"Biz onların Kemalist rejimlerinin her marifetini, tehdidini, iftirasını, hapsini, işkencesini, tabutluğunu ve mezarlığını 1944'te gördük ve şatafatlı Kemalizm'in ne olduğunu anladık."
"Bugün dönme, mason ve Kemalist güruhunun ağzında sakız gibi dolaşan yobazlık kelimesi en çok kendilerine yakışmaktadır: İnkılap yobazları... Kendilerinden başka türlü düşünenlere tahammül edemeyen Kemalist ve mason yobazlar."
"Bu millet, vaktiyle olduğu gibi bugün de sırf Tanrı’nın adını yükseltmek için bir savaşa girip er meydanlarında kan ve can harcayabilir. Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez."
"Bereket versin ki, Fatih'e sövmekte Kemalist yalnızdır. Türk çocuklarının gönülleri her gece onun kilitli türbesinde ihtiram nöbeti tutmaktadır."
Tam burada bir cevap gerek: Kemalistler Fatih’e sövmemişler, haklı eleştiriler yöneltmişlerdir. Eleştirilerin hepsi de doğrudur. Kardeş katlini yasal hale getirmeyi mi savunsalardı senin gibi? Onun bir bebek katili olduğunu (ileride taht için tehlikeli olur diye körpecik Ahmet adlı kardeşini boğdurdu), onun oğlancılığını mı olumlasalardı? (divanındaki şiirlerin birçoğunun oğlanlara yazıldığını bilmiyor muydun?). Gözünü kırpmadan dünya güzeli masum bir genç kızın kellesini kesmesini göz ardı mı etselerdi? Dur bari şu olayı dair az daha ayrıntı verelim: İstanbul’un fethi sonrasında ele geçirilen çok sayıda tutsağın arasında 16-17 yaşlarında İrene adlı güzel bir Bizanslı kız vardı. Fatih’in karşısına getirildi. Fatih onu görünce âşık oldu. Onun yüzünden dünyevi konuları öyle ihmal etti ki, danışmanları onu uyarmaya başladılar.
Fatih onların bu cüretkârlığından hiç alınmayarak, hâlâ kendisinin efendisi olduğunu kanıtlamaya girişti.
Danışmanlarını sarayın büyük salonunda toplayarak, onları güzel giyinmiş, baş döndürücü İrene ile birlikte karşıladı. Etrafındakilere dönerek hayatlarında bundan daha güzel bir şey görüp görmediklerini sordu. Hepsi de hayır diyerek Sultan’ın seçimini övmeye başlayınca Mehmet ‘Dünyada hiçbir şey beni Osmanlı Hanedanının gücünü korumaktan alıkoyamaz’ diye haykırarak kızı saçlarından tutup kendisine çekti ve hançerini çıkararak boğazını kesti.
Bu olay 1455’te geçmiş olabilir.”(1)
Senin gibi bütün bunlara kulak tıkayıp “Hazreti Fatih” mi desinler?
"Nerde o mukaddesata saldıran Kemalist inkılapları? Milletin dinine tahakküm artık sökmüyor, değil mi? Ecdat türbeleri artık kilitlenemiyor, Kore’ye giden tugayın kumandanı Kur’anı öpmekten men edilemiyor, değil mi?"(2)
Atsız’ın bu son yazdığına da kısa bir cevap verelim: Kore’ye giden tugay kumandanının Kur’an’ı öpmesini olumluyorsun, o zaman Kur’an’a yönelttiğin ve benim de “İslam’dan Deizme” adlı kitabıma aldığım o eleştirileri nereye koyacaksın? İnsanlar işlerine geldiği dönemde, işlerine geldiği gibi yazmamalılar, evet görüşler ve inançlar da değişebilir ama böylesi de hiç savunulur değil.
Ve Atsız’ın Anadolu’yu tanımadığı, Türk halkını ve köylüsünü bilmediği gerçeği de var ki bunu da burada açmak ayrıntılamak yerinde olacaktır. Zaten Atsız’ın öğrencisi ve dava arkadaşı Altan Deliorman da “Tanıdığım Atsız” adlı kitabında bu durumu açıkça ifade ediyor, yaşadığı olaylara dayanarak.
Buna bir çarpıcı örnek de biz verelim 1944 Irkçılık-Turancılık tutuklamaları olduktan sonra, Dil-Tarih Coğrafya Fakültesinde bir toplantı düzenleniyor, o toplantıyı DTCF’nin o günkü öğrenci derneği başkanı, sonraki yılların ünlü bilim adamı İlhan Başgöz düzenliyor. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel de konuşuyor o toplantıda ve şunları söylüyor:
“Turan’a gidip hayal ülkelerinde kâşanaler kuracağınıza, gidin bir Türk köyüne abdesthane yapın. Bundan büyük ideal olamaz. Semtine uğramadığınız köylü, evinin arkasına büyük abdestini yapıyor, üzerine de tüy dikiyor. Ertesi sabah pisliğe yapışıp donan tüyden tutarak götürüp evin uzağına atıyor.”(3)
Ve bir de “Siyasi Ümmetçilik” Tartışması
Baktım, Atsız, fi tarihinde “Siyasi Ümmetçilik” diye bir deyim kullanmış. Yahu şu konuyu da sosyal medyada bir dillendireyim dedim. Ve yine tartışma çıktı. Buyrunuz okuyunuz:
“Bir ‘siyasi ümmetçilik’ söylemidir gidiyor, bir tarihte Atsız demiş bunu, papağan gibi yineliyorlar birileri...
Yahu, siyasi olmayan ümmetçilik iyi midir ki, siyasi olmayan ümmetçilik var mı ki? Bu soruları sorun ve yanıtlarını arayın....
Yorumlar
"Kemalizm denilen muazzam safsata kısmen Fransa kısmen de İtalya ve Rusya'dan alınmak suretiyle dış âlemin bir değil, birkaç merkezine birden bağlı olan, bu suretle diğerlerinden daha çok ve karmakarışık bir şekilde dışarıya bağlı bulunan bir ucubedir."
"Irkçılıkla Kemalizm arasında bir ölçüştürme yapmak gerekirse şöyle denebilir: Irkçılık, bizden olmayanların bize hep ihanet ettiklerini bilmekten doğan tarihi bir gerçeğe, Kemalizm ise otuz yılın yalan dolan propagandasına dayanmaktadır."
"Biz onların Kemalist rejimlerinin her marifetini, tehdidini, iftirasını, hapsini, işkencesini, tabutluğunu ve mezarlığını 1944'te gördük ve şatafatlı Kemalizm'in ne olduğunu anladık."
"Bugün dönme, mason ve Kemalist güruhunun ağzında sakız gibi dolaşan yobazlık kelimesi en çok kendilerine yakışmaktadır: İnkılap yobazları... Kendilerinden başka türlü düşünenlere tahammül edemeyen Kemalist ve mason yobazlar."
"Bu millet, vaktiyle olduğu gibi bugün de sırf Tanrı’nın adını yükseltmek için bir savaşa girip er meydanlarında kan ve can harcayabilir. Bu millet, tutsak Türkleri kurtararak en büyük Türkiye'yi (yani turanı) kurmak için de sınırlara koşabilir. Fakat onların Kemalist prensipleri için kılını bile kıpırdatmaz. Hatta Kemalizm'in çığırtkanları bile Kemalizm uğruna ölmez."
"Bereket versin ki, Fatih'e sövmekte Kemalist yalnızdır. Türk çocuklarının gönülleri her gece onun kilitli türbesinde ihtiram nöbeti tutmaktadır."
Tam burada bir cevap gerek: Kemalistler Fatih’e sövmemişler, haklı eleştiriler yöneltmişlerdir. Eleştirilerin hepsi de doğrudur. Kardeş katlini yasal hale getirmeyi mi savunsalardı senin gibi? Onun bir bebek katili olduğunu (ileride taht için tehlikeli olur diye körpecik Ahmet adlı kardeşini boğdurdu), onun oğlancılığını mı olumlasalardı? (divanındaki şiirlerin birçoğunun oğlanlara yazıldığını bilmiyor muydun?). Gözünü kırpmadan dünya güzeli masum bir genç kızın kellesini kesmesini göz ardı mı etselerdi? Dur bari şu olayı dair az daha ayrıntı verelim: İstanbul’un fethi sonrasında ele geçirilen çok sayıda tutsağın arasında 16-17 yaşlarında İrene adlı güzel bir Bizanslı kız vardı. Fatih’in karşısına getirildi. Fatih onu görünce âşık oldu. Onun yüzünden dünyevi konuları öyle ihmal etti ki, danışmanları onu uyarmaya başladılar.
Fatih onların bu cüretkârlığından hiç alınmayarak, hâlâ kendisinin efendisi olduğunu kanıtlamaya girişti.
Danışmanlarını sarayın büyük salonunda toplayarak, onları güzel giyinmiş, baş döndürücü İrene ile birlikte karşıladı. Etrafındakilere dönerek hayatlarında bundan daha güzel bir şey görüp görmediklerini sordu. Hepsi de hayır diyerek Sultan’ın seçimini övmeye başlayınca Mehmet ‘Dünyada hiçbir şey beni Osmanlı Hanedanının gücünü korumaktan alıkoyamaz’ diye haykırarak kızı saçlarından tutup kendisine çekti ve hançerini çıkararak boğazını kesti.
Bu olay 1455’te geçmiş olabilir.”(1)
Senin gibi bütün bunlara kulak tıkayıp “Hazreti Fatih” mi desinler?
"Nerde o mukaddesata saldıran Kemalist inkılapları? Milletin dinine tahakküm artık sökmüyor, değil mi? Ecdat türbeleri artık kilitlenemiyor, Kore’ye giden tugayın kumandanı Kur’anı öpmekten men edilemiyor, değil mi?"(2)
Atsız’ın bu son yazdığına da kısa bir cevap verelim: Kore’ye giden tugay kumandanının Kur’an’ı öpmesini olumluyorsun, o zaman Kur’an’a yönelttiğin ve benim de “İslam’dan Deizme” adlı kitabıma aldığım o eleştirileri nereye koyacaksın? İnsanlar işlerine geldiği dönemde, işlerine geldiği gibi yazmamalılar, evet görüşler ve inançlar da değişebilir ama böylesi de hiç savunulur değil.
Ve Atsız’ın Anadolu’yu tanımadığı, Türk halkını ve köylüsünü bilmediği gerçeği de var ki bunu da burada açmak ayrıntılamak yerinde olacaktır. Zaten Atsız’ın öğrencisi ve dava arkadaşı Altan Deliorman da “Tanıdığım Atsız” adlı kitabında bu durumu açıkça ifade ediyor, yaşadığı olaylara dayanarak.
Buna bir çarpıcı örnek de biz verelim 1944 Irkçılık-Turancılık tutuklamaları olduktan sonra, Dil-Tarih Coğrafya Fakültesinde bir toplantı düzenleniyor, o toplantıyı DTCF’nin o günkü öğrenci derneği başkanı, sonraki yılların ünlü bilim adamı İlhan Başgöz düzenliyor. Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel de konuşuyor o toplantıda ve şunları söylüyor:
“Turan’a gidip hayal ülkelerinde kâşanaler kuracağınıza, gidin bir Türk köyüne abdesthane yapın. Bundan büyük ideal olamaz. Semtine uğramadığınız köylü, evinin arkasına büyük abdestini yapıyor, üzerine de tüy dikiyor. Ertesi sabah pisliğe yapışıp donan tüyden tutarak götürüp evin uzağına atıyor.”(3)
Ve bir de “Siyasi Ümmetçilik” Tartışması
Baktım, Atsız, fi tarihinde “Siyasi Ümmetçilik” diye bir deyim kullanmış. Yahu şu konuyu da sosyal medyada bir dillendireyim dedim. Ve yine tartışma çıktı. Buyrunuz okuyunuz:
“Bir ‘siyasi ümmetçilik’ söylemidir gidiyor, bir tarihte Atsız demiş bunu, papağan gibi yineliyorlar birileri...
Yahu, siyasi olmayan ümmetçilik iyi midir ki, siyasi olmayan ümmetçilik var mı ki? Bu soruları sorun ve yanıtlarını arayın....
Yorumlar
Fehmi Yucesoy
Fehmi Yucesoy cazım bey kardeşimizin ciddi sıkıntıları var.Tanrı yardımcısı olsun.Hekim desteğine ihtiyacı var.
Cazim Gürbüz
Cazim Gürbüz
Bırak böyle kalıp suçlamaları da fikrin varsa söyle! Siyasi olmayan ümmetçilik nasıl oluyormuş de bakalım? Asıl sen git doktora, saplantı ve takıntıların var, algılama eksikliği çekiyorsun, inandıklarının sorgulanmasına alerji duyuyorsun, bunlar hayra alamet belirtiler değil. Kaldı ki, bizim akıl ve fikir sağlımızın olduğu yazı ve kitaplarımızla tescillidir, siz önünüze ve içinize bakınız...”
1) Yılmaz Dikbaş-Gelin Yüzleşelim
2) Orkun Dergisi 1951 Sayı:21/Atsız’ın basılmayan makaleleri
3) İlhan Başgöz-Gemerek Nire Bloomington Nire