Atatürk’ün duaları

Atatürk yılını kutladığımız bu günlerde, yayımlanan eserler içerisinde O'nun vatanı ve milleti için yakardığı dualara hiç rastlamadım. Bu boşluğu, duyduğum, dinlediğim ve eskiden okuduğum kadarı ile bana ayrılan bu sütunumda dile getirebilirsem ne mutlu bana…

Abone Ol

Atatürk yılını kutladığımız bu günlerde, yayımlanan eserler içerisinde O'nun vatanı ve milleti için yakardığı dualara hiç rastlamadım. Bu boşluğu, duyduğum, dinlediğim ve eskiden okuduğum kadarı ile bana ayrılan bu sütunumda dile getirebilirsem ne mutlu bana…

Anafartalar kahramanı Gazi Mustafa Kemal Paşa, 1918 yılında Ruşen Eşref’le yaptığı mülakatının bir yerinde şöyle demişti:

"Size Bombabastı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Mütekabil siperler arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekilerin hiçbiri kurtulmamacasına kâmilen düşüyor, ikinciler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar şayanı gıpta bir itidal ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur bile getirmiyor, sarsılmak yok, okumak bilenler ellerinde Kuran’ı Kerim okuyarak, Cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik misaldir. Cenab-ı Hak, Türk milletini böyle bir ruh’tan mahrum etmesin.’’

*

Gene o zaferin ölüm kalım tarihlerinden biri olan 8 Ağustos 1915 günü akşam namazından sonra, yeni tayin edildiği Anafartalar grubunun başına giderken, ağzından kendisi ile Şefik Bey’e muvaffakiyet dileyen bir fısıltı işitildi:

"Yarabbi, bizi muzaffer kıl..!"

26 Ağustos 1922 gününün ilk saatleri, yani gece yarısı idi. Bu sırada atının eğerinden tutmuş, ayağını üzengiye koymak üzere idi. Gaz lambalarının titrek aydınlığında Başkumandan Müşir Gazi Mustafa Kemal, Kocatepe’ye çıkıyordu. Kendisiyle iman birliği etmişlerin başında, arızalı arazide güçlükle ilerleyerek doruğa vardı. Gecenin karanlığı her yeri örtmüştü. Gazi Mustafa Kemal parlayan gözleriyle karanlıklara bakıyordu. Bir an "Allah Türk milletini ve Türk ordusunu sıyanet edecektir’’ dedi...

İki üç saat sonra "Büyük Taarruz’’ başlayacak, dua kabul buyrulacaktı.

*

1943 yılı, Kasım ayının ilk haftasında, yani onu anmaya hazırlandığımız günlerde rahatsızlığım sebebiyle, arkadaşlarım beni Haydarpaşa Hastanesi'ne götürmüşlerdi. Girdiğimiz muayene odasında, dört yaşlı Prof. Doktor sohbet ediyorlardı…

Mevzuları, "Atatürk ve 2. Dünya Harbi’’ idi. Birisi şöyle dedi:

"Elbette, burnumuz kanamadan bu ateş çemberi içerisinden kurtulacağız. Atamızın duasını hiç unutmam. Komaya girmeden birkaç dakika evvel, diğer doktorlar gibi bende yanında idim. Fısıltı halinde Kuran’ı Kerim kıraat ettiğini, Kelime-i Tevhit, Kelime-i Şahadet getirdiğini ve 'Yarabbi vatanımı, milletimi sen koru' diye yakardığını kulaklarımla duydum, gözlerimle gördüm. Korkmayın bizim kılımıza halel gelmez.’’

O yıl, İstanbul’da karartma vardı. Camların hepsi siyah boya ile boyanmıştı. Harp ilanından bize bahsediliyor, kaçınılmaz olduğu üzerinde duruluyordu.

Aradan uzun yıllar geçti. Hâlâ ben, o anın bir yazı ile Türk milletine duyurulmasını bekler dururum. Sakıncası ne oldu acep?

*

Bu mübarek an, incelenerek Türk milletine duyurulmalıdır!
"Allah Türk milletini ve Türk ordusunu sıyanet edecektir’’ 

Bayburt Postası arşivinden / 9 Kasım 1989