Ardahan, uç Ardahan… Pek çok bakımdan, özellikle ekonomik göstergelerde geride olan Ardahan… İl’likten ilçeye düşmüş, ihmal edilmiş, sonra apar topar il unvanı verilip il olmanın gerektirdiği yatırımlar verilmeyen Ardahan…
Ardahan’ı görmeden, iki Ardahanlıyla yakın arkadaş olmuştum ben Erzurum Lisesinde okurken. Ömer Öztürk ve Gürsoy Soylu idi adları. Ömer çok iyi okuyan, güzel konuşan, şık giyinen bir arkadaş, Gürsoy özü sözü bir candan birisi.
Ben bu iki arkadaşın kişiliğinde Ardahan’ın nasıl bir yer olduğunu merak ederdim.
Ve ben Ardahan’ı ilk kez bir kış günü (1967 yılı sonu ya da 1968 yılı başlarında olacak) görmüştüm. Üniversite öğrencisiydim, Babam Hanak İlçesinde Ziraat Bankası Müdürüydü, oraya gidiyordum. Lojmanı yoktu bankanın, kar ve buzlarla kaplı bir evde oturuyorlardı bizimkiler. Tuvalet evin dışındaydı, tuvaletin içi buz dikitleriyle doluydu, annem su döktükçe buzlar yükselmiş.
Sonra yaz tatilinde de gittim. Üç ay kaldım Hanak’ta. Ufacık Hanak’ın sinemasında izlediğim filmler, Kura nehrinden tutulup Ardahan’dan getirilip satılan yayın balıklarının tadı. Bir pazar günü Posof’a gidişimiz, Damal’da gördüğüm ilginç giysili Türkmen kadınlar. Posof, Ulgar Dağı, ötesinde ayrı bir dünya… Ve o Türkmen köyünde Ağustos ayında paltosuyla çayırın ortasında bir yöresel heykel gibi dikilip duran, kırmızı yüzlü o bilge Türkmen.
Sonra Posof’a ve de doğal ki Ardahan’a enişte oluşum.
İşte bütün bunlar beni Ardahan’la ilgili kıldı.
Neden böyle bir giriş yaptım? Bu girişin nedeni Kora Yayınları tarafından yayımlanan 591 sayfalık ilginç bir kitaptır. Kitabın adı upuzun, tamamını yazmak gerek: “Ardahan Toprağında Büyüyen Yediverenler/Ardahanlı Kültür-Sanat Elçileri Seçkisi.”
Yayına hazırlayanlar Erdal Çakıcıoğlu ve Onur Aras. Ama kitaba katkıda bulunanlara ilişkin de upuzun bir isim dizelgesi var. Kitaba maddi olarak da katkıda bulunanları da yazmalıyız, bu da Ardahan’ın ayrıcalıklı artısı: AREV (Ardahan Eğitim Vakfı), Celil Ünlü Osman Kamacı ASKOOP (Ardahan Sanatçılar Kooperatifi) ve ARDAHAN VAKFI…
Kitabı okuyup bitirince Ardahan hakkında yanılmadığımı bir kez daha anladım.
Bu şehir, ekonomik bakımdan gerilerde olsa da aydınlanma, bilim, sanat, edebiyat bakımından Türkiye’nin ilerisinde.
Bu ileriliğin nedenleri üstünde durmam gerek. Öncelikle tarihi nedenler üstünde. İbn Haldun “Bâtın (içyüzü) itibariyle tarih; düşünmek, gerçeği araştırmak ve olayların nedenlerini bulup ortaya koymaktır. Olan şeylerin ilkeleri incedir, olayların nicelik ve nedenleri hakkında bilgi derindir. İşte bundan dolayı köklü hikmette soylu bir bilimdir” der. İşte bu izlekten giderek irdelemelerimizi yapalım: Ardahan tarih boyunca Anadolu’nun başlangıcı ya da bitişi açısından ucu olmuştur. Kafkasya altı bir şehir. Gürcistan’la hep sınırdaş, bir dönem Rus yönetiminde ve onların kültürleriyle (dolayısıyla Batı kültürüyle de tanış). Türkmen, Kürt, Yerli, Azeri, Karapapak, Malakan gibi halkların barış içinde, kültürel etkileşim içinde yaşadığı bir şehir. Sosyalist akımların da ilk uğrağı olan bir şehir Ardahan.
Böylece tarihi nedenlerde içkin olan sosyolojik ve etnolojik nedenleri de aktarmış oldum.
Ardahan, Türkiye Cumhuriyeti’ni ve onun değer ve devrimlerini kolayca, dirençsiz olarak kavrayan bir şehir olmuştur.
İşte bu Ardahan’ın kültürel, sosyal ve tarihsel iklim ve toprağında büyüyen “yediverenler.”
Türk Edebiyatının Köy Enstitülü devleri en başta: Dursun Akçam, Ümit Kaftancıoğlu.
Sonra birden kamera Göleli Sırrı Atalay’a çevriliyor. Senato Başkanlığı ve Cumhurbaşkanı vekilliği de yapmış Türk siyasetinin doruk isimlerinden biri. Kemal Okyay’ı görüyorum, Erzurum Doğu Sinemasında CHP adına konuşuyor, hitabet yetkin, bilgileri ufuk açıcı. Aaa işte Enver Avcı, “Teşekkürler Başardın Çocuk” adlı kitabını zevkle okuyup yazı da yazdığım Köy Enstitü çıkışlı öğretmen.
Abdülmecit Doğru, Elbruz Dağlarına yaptığı çıkışın slaytlarını gösteriyor Erzurum’da bize. Ölümü da dağdan olmuştu bu tıp profesörünün.
Ayhan Toraman Hocam bakıyor sert sert yüzüme yine, sanki yine kavga edeceğiz, sanki o kavga günleri bitmemiş. “Yapma Hoca yeter” diyorum, gülüyor ötelerden.
Kuşak değişiyor birden. Yeni edebiyatçılar ve yayıncılar tören geçidine başlıyorlar. Kimler var kimler, hadi görelim: Şücattin Dündar, Metin Cengiz, Murat Tuncel, Sona Polat, Veysel Boğatepe, Alper ve Taner Akçam, İsmet Arslan, Kenan Karabağ, Mahmut Baycan, Hüsnü Bediroğlu…
Ve ve ve Halk Ozanları, âşıklık geleneği… Karslı bilinen nice âşığın gerçek yurdu Ardahan. Başta en büyük âşıklar Şenlik, Zülali, Müdami, sonra Şeref Taşlıova, Sabri Şimşekoğlu, Yener Yılmazoğlu ve bir dolu isim…
Bilim insanları da var haa… Prof.Dr. Esfender Korkmaz, Prof. Dr. Celal Göle, Prof.Dr. Nilüfer Göle ve seksenli yılların birinde Sarıkamış’ta büromda hayvancılık hakkında söyleştiğim o günün Kars Veteriner Fakültesi dekanı Necdet Leloğlu. Güneş Gazetesinde yayımlanmıştı o haberim, Leloğlu’nun dedikleri hâlâ kulaklarımda “Türkiye’nin büyük ve küçükbaş hayvan varlığının üçte biri Kars’ta (Iğdır ve Ardahan da dâhildi o gün elbette).” Bir bakınız nereden nerelere gelmişiz.
Ve bir Leloğlu daha, onu da Şiir Defteri Dergisinden biliyorum. Şemsi Belli Ağabey, onun ve dergiye katkıda bulunan “meleklerinin” Azerbaycan Bakû’da Kâmil adlı bir ressama vesikalık resimlerini verip portrelerini yaptırmıştı, yol arkadaşı olarak tanıktım.
Bitti mi? Hayır. Ardahan hiç biter mi? Siz bu kitabı alınız, okuyunuz, bir kenara koyunuz, size sık sık ışık tutacak, yol gösterecektir.
Son sözüm Ardahan’dan önce il olan, değerleri de Ardahan kadar olmasa da çok olan Bayburt’adır: Bırakınız hemşeri derneklerinde statü ve saygınlık kazanma oyunlarını, Bayburt için bu tanıtmaya çalıştığım yapıt gibi bir yapıt hazırlayıp yayımlayınız.