Başında yemeni, işlemeli.
Elinde kına, desenli…
Yaklaşınca yanına “Ah” dedi, yaşlı gözleriyle… Sahi gözleri ne renkti?
Mavi…
Şairin dediği gibi “Ah! Az harf, çok acı…”
Neydi bu ah, öyle içten, öyle yüreği ezen bir sesti ki, konuşamadım!
Konuşmak istedim, boğazıma düğümlendi kelimeler, sustum, sustu, sustuk!
Anadolu!
Evet, ağlayan Anadolu’nun ta kendisi…
Gezindim kırlarında, hemhal oldum yaşayan insanlarıyla, böcekler bile tedirgin Anadolu’da!
Unutulmuşluğu en çok Anadolu’yu üzen, bozulan kardeşliği, çatlayan toprağı, kuruyan pınarları ve insanların kendisini terk edişi!
Yunanca “Anatolia; güneşin doğduğu yön...”
Güneş artık bu topraklardan sancılı doğuyor, oysaki bütün medeniyetlere yön vermişti bir zaman önce, ne zaman mı? Âdem’le birlikte…
Uzun zamandır bir soruya cevap arıyorum!
Siyaset; toplumu düzenlemek için mi, düzeni bozmak için mi?
Siyaset, Batı’nın deyişiyle “Politika” gidelim bu kelimenin üzerine…
“Poli; Çok, Tika; Yüzlü!”
Hülasa siyaset, Anadolu’yu ağlatıyor! Anadolu’yu ve insanları… Bıktık beyler çok yüzlü yalanlarınızdan!
İnsanımıza bir çağrı; başkanlarınız için dostlarınızı satmayın!
Gezdim Anadolu’da, konuşmadık, Anadolu kırılmış bize, kulak verelim Anadolu’ya, sessizliğinin bile bize anlatacakları var!
Derinden bir ah, çok sesli acının adıydı: Anadolu…
Hülasa siyaset, Anadolu’yu ağlatıyor! Anadolu’yu ve insanları… Bıktık beyler çok yüzlü yalanlarınızdan!
İnsanımıza bir çağrı; başkanlarınız için dostlarınızı satmayın!
Gezdim Anadolu’da, konuşmadık, Anadolu kırılmış bize, kulak verelim Anadolu’ya, sessizliğinin bile bize anlatacakları var!
Derinden bir ah, çok sesli acının adıydı: Anadolu…