Ah Saray bahçesi, ah! (1)

Bugün biraz eskilere gideceğiz. Yaşı bize yakın olanlar bilir ki; Saray bahçesi Bayburt’un kültür köküdür. Zaman ve zemini müsait olan, sabah erkenden Saray bahçesine giderdi. Giderdi, çünkü Bayburt’un bütün renkli simalarını görmek mümkündü orada. Çocuklar, çaput top ile kurulan taş kalelerde ya maç ya da antreman yaparlardı. Lastik top veli nimetti, her mahallede bulunmazdı. Eğer maddi durumu iyi olan varsa bir lastik top alırdı, bütün mahallenin çocuklarını da böylelikle oynamak için peşine takardı.

Abone Ol

Bugün biraz eskilere gideceğiz. Yaşı bize yakın olanlar bilir ki; Saray bahçesi Bayburt’un kültür köküdür. Zaman ve zemini müsait olan, sabah erkenden Saray bahçesine giderdi. Giderdi, çünkü Bayburt’un bütün renkli simalarını görmek mümkündü orada. Çocuklar, çaput top ile kurulan taş kalelerde ya maç ya da antreman yaparlardı. Lastik top veli nimetti, her mahallede bulunmazdı. Eğer maddi durumu iyi olan varsa bir lastik top alırdı, bütün mahallenin çocuklarını da böylelikle oynamak için peşine takardı.

Lastik topun sahibi, arkadaşlarından 5 kuruş veya 10 kuruş talep eder, çocuklar vermek zorunda kalırlardı lastik topu tepmek için. Zavallı çocuklar 5 kuruş için annelerine yalvarırlardı. Ya da annelerinden 5 - 10 yumurta alır, meşhur Haris emmiye sattıktan sonra topla oynamaya hak kazanırlardı.

İkindi vakti, Halkevinden esas futbolcular gelir, meşin yuvarlakla antramana başlarlardı. Çocuklar kalelerin arkasında yerlerini alır, beklemeye başlarlardı, meşin topa birkez olsun vurabilmek için. Bu arada unutmayalım Saray bahçesine gelen çocukların yüzde doksanı yalın ayak, ayakları çatlamış olurdu. Umrunda mı çocuğun! Yeter ki topa bir vurabilsin.

Sabahları Saray bahçesine gelen çocuklar, bahçe duvarlarına istif edilmiş tomrukların üzerine otururlardı. Tabi ki güneşe karşı muhabbet başkaydı. O zamanlar spor şekeri vardı, ünlü kulüplerin futbolcularının resimleri bulunurdu. Birde horoz şekerleri... Urus Hikmet emminin pastalarını ise kimse unutmamıştır. Boynuna tabla takan satıcı çocuklar bağırırdı: 5 kuruş, 5 kuruş! Spor şekeriiii, 5 tanesi 5 kuruşşşş! Pastalar, pastalar 5 kuruşşş!


İlkbaharda soğan kabuğuyla boyanmış yumurtalar vardı, yumurta döğüşleri yapılırdı. Yumurtanın sivri ucuna dişleri ile vurarak, yumurtalar seçilirdi. Rakibi de seçtikten sonra yumurta döğüşü başlar, 8 - 10 çarpışmadan sonra yenilen yumurtaların parası ödenirdi.

Yenen ve kazanan ise kırılan yumurtaları etrafındaki çocuklara satardı. O yumurtaların tadına doyum olmazdı. Bir de bilye oyunlarımız vardı. Mekan mekan dolaşılırdı bilye için. Ve yumurtaydı, bilyeyde, toptu, aşuktu derken akşam olurdu:

Unutmak mümkünmü seni saray bahçesi.
Çocukluğumuzun neşesi, eğlencesi.
Şimdi hatıramda kaldın, sanki düşsün,
Yoksun ki artık, bahçende düşler üşüsün.
 
Büyüttüğün çocuklar öksüz kaldı,
Çoğu öldü, kimi sıladan ayrıldı,
Ahıskalıoğlu unutmadı seni,
Arzusudur bahçende giymek kefeni.
 
Bak bahçende Okutmuş, Kanber de yok,
Zalımoğlu, Ziyal, Sayın’da artık yok,
Ne kaldı hatıralarından başka geriye,
Hasret kalmışız gurbette dostluğa, sevgiye…