9. Cumhurbaşkanı

Abone Ol


Gerçekte kendisinden sonra gelen Cumhurbaşkanları hiçbir şekilde Sayın Demirel’in yerini dolduramadıklarından ülkemizde birçok insan onu Cumhurbaşkanı olarak kabul etti ve bu yüzden de makamı işgal etmekte olan kişilerle karışmasın diye 9. Cumhurbaşkanı denildi.  1959-1960 yıllarında Türk Ocakları Genel Merkezi, Türk Yurdu adıyla çok nitelikli bir aylık dergi çıkarıyordu. Derginin çıkmasını heyecanla bekler ve hemen alıp satır satır okurdum. Çok beğendiğim yazılardan birisi de Süleyman Demirel adındaki bir yazarın yazdığı “Memleket Sevdası ve Kamu Hizmeti” konulu yazıydı. Arif Nihat Asya’nın şiirinden örnekler vererek konusunu geliştiriyordu. O yıllarda Ankara Gazi Lisesinde okuyordum. Ankara Hukuk Fakültesinde okuduğum yıllarda, sonradan adı Milliyetçi Hareket Partisi olan CKMP de siyasete başladım ve Sayın Demirel ile yollarımız ayrıştı. Ama o yazıyı hiç unutamadım.

1991 Anavatan Partisi Kurultayında Mesut Yılmaz Genel Başkan olunca istifa ettim. Sayın Demirel’in daveti üzerine Bayburt’tan Doğru Yol Partisi Milletvekili adayı oldum. Adaylığım rahmetli Özal’ın baskısıyla Yüksek Seçim Kurul tarafından oy çokluğu ile iptal edildi. Yapılan seçimlerde birinci parti olarak çıkan Doğru Yol Partisi Genel Başkanı olarak Sayın Demirel Başbakan oldu. Bana da Büyükelçi ünvanlı Başdanışmanlık görevi verdi. Çalışma alanım Türk Dünyası ile Türkiye’nin ilişkilerinin koordinasyonu idi. Bakanlar üstü yetkim vardı.

Koza sokakta Başbakanlığa ait bir binada işinin ehli kamu görevlilerinden oluşan bir kadro kurdum ve hevesle çalışmaya başladık. Amaç yeni bağımsız olan Türk Cumhuriyetleri ile ilişkileri doruğa çıkararak “Türk Devletleri Birliğini” kurmaktı.  Sayın Demirel, Türklük ve Türk Dünyası konusunda şaşırtıcı bir şekilde hem bilgili ve hem de heyecanlı idi. Hedef doğrultusunda yaptığımız çalışmalarda ne istediysek fazlasını verdi.  Bir gün kendisine işlerimizde bazı aksamalar olduğunu kimi siyasetçilerin ve yüksek görevlilerin konuyu kavrayamadıklarını anlattım. Yüksek Planlama Kurulunun toplantı salonunda ilgili Bakanlar ve Müsteşarlarla bir toplantı düzenledi. İlk sözü bana verdi ve Türk Dünyasının önemi konusunu, yapılması gerekenleri, yapılanları ve aksamaları anlatmamı istedi.  Anlattım. Bu arada Türk Cumhuriyetlerinden ve Türk bölgelerinden gelen öğrencilerin Türkiye Türkçesi öğrenmeleri için gereken akça’nın TÖMERE verilmediğini söyledim. Dönemin Hazine Müsteşarına söz verdi. Müsteşar bütçe dengelerinden söz etti. İşte o anda, masaya yumruk vurmanın somut bir örneği ortaya çıktı. Başbakan yumruğunu masaya vurdu ve kükredi: “Milletimize yüz yılda bir gelen bir fırsatla karşı karşıyayız. Bu tarihi fırsatı size zedeletmem. Bu konuyu çözün!” konu çözüldü.

Türk Cumhuriyetlerinde ve Topluluklarından 2.000 öğrenci getirilmesi konusunu bir proje olarak Sayın Demirel’in önüne koyduğumda doğrusu 2.000 isteyelim ama ne verirse kardır diye düşünüyordum. “Her birinden 2.000 toplam 10.000 ve her yıl 10.000” getirin dedi.

Türk Dünyası kavramının siyaset alanında gündemde kalmasını sağlayan merhum Alparslan Türkeş’e, Türk Dünyası ile ilgili etkinlikleri için gereken akçaları aktardığını biliyorum. Birbirlerine karşı sevgi ve saygı duyduklarına da tanık oldum. Ne yazık ki, Sayın Demirel’den sonra iktidara gelenler ve Sayın Türkeş’in yerine gelenler Türk Dünyası kavramının çok uzağındaki insanlar olduklarından “Türk Devletler Birliği” hedefi uzaklara düştü. Önce Avrupa Birliği masalına sonra Osmanlıyı diriltme hayaline kapılanlar Türkiye’yi Türk Dünyasının uzaklarına ittiler. Milliyetçiliği sadece PKK ya karşı olmak düzeyine düşürenler de bu sapmaya destek verdiler. Artık Sayın Demirel’den merhum Süleyman Demirel diye söz etmenin günleri başladı. Ne diyelim Allahtan rahmet dileyelim.