1927 BASIMLI HAYAT DERGİSİNDE ŞAİR ZİHNİ

Abone Ol
Bayburt denildiğinde akla ilk gelen isimlerin başında şüphesiz Şair Zihni gelir. Hemen bütün Bayburtluların hafızasında Zihni’ye ait bir koşma bulunur. Zihni, eskilerin deyimiyle meşahir-i şuara-yı Bayburt’tur. 19. Yüzyıl Türk edebiyatı tarihinde çok mühim bir yere sahiptir. Şairin asıl adı Mehmed Emin’dir. Devlet adamlığı yönü de oldukça kuvvetli olan ve döneminde birçok kazada bugünkü kaymakamlık görevine denk gelecek vazife icra eden Zihni’ni, Osmanlı Arşivlerinde Mehmed Zihni ve el-Hac Zihni Efendi olarak anılmaktadır. Hakkında birçok kitap ve makale ve edebi eserler kaleme alınmıştır. Şair Zihni’yi tanıtıcı en eski yazılardan biri ise Ziyaeddin Fahri tarafından “Erzurum ve Muhiti Şairlerinden Bayburtlu Zihni” adıyla Osmanlı Türkçesiyle 10 Mart 1927’de Hayat Mecmuası'nda yayımlanmıştır. Sözü edilen dergi, Cumhuriyetin ilanı ardından 1926’dan itibaren Ankara’da yayın hayatına başlamış ve 30 Aralık 1929’a kadar devam etmiştir.

Bugünkü yazımızda işte bu mecmuada Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınan Z.Fahri Bey’in bu makalesini günümüz Türkçesine çevirerek sizlerle paylaşmak istedim. Anlaşılabilir bir sadelikte olduğunu düşündüğümden kelimelerde herhangi bir izahata yer vermedim. Şimdi, sizleri 1927 yılına götürelim ve merhum Ziyaeddin Fahri Bey’in kaleminden Şair Zihni’yi hatırlayalım…

Erzurum ve Muhiti Şairlerinden Bayburtlu Zihni

Osmanlı edebiyatı tarihinin son merhalesi demek olan on dokuzuncu asır, edebi cereyanların çok zengin ve çeşitli olduğu bir devirdir. Evvela Selçukîlerden itibaren edebi hayatımızda görünen bir ikilik vardır: Klasik saray edebiyatı, ibtidai halk edebiyatı. On dokuzuncu asırda bu yenilik zevale yüz tutuyor. Nedim’in açtığı şarkı çığırı, Akif Paşa’nın hece vezniyle yazdığı mersiye ve destanın tesiri, Edhem Pertev Paşa’nın koşması. İlh. Edebiyat tarihimizin bu vakıasına ait başlıca misallerdir. İşte Bayburtlu Zihni’yi de bu kadro dâhilinde görüyoruz.

Filhakika Zihni, on dokuzuncu asrın ilk nısfında yetişmiş bir şair olup hem klasik edebiyatın istidalesine yardım etmiş, hem de halk edebiyatına güzide parçalar bırakmıştır. Hususi hayatı hakkında henüz bir himmet elinin tetkik vücuda getirmediği Zihni, takriben [hicri] 1205-1210 [1790-1795] tarihleri arasında Bayburt'ta doğuyor.  İlk tahsilini Bayburt'ta, tali ve ali tahsilini kâh  Erzurum, kâh Trabzon medreselerinde aldıktan sonra İstanbul'a geliyor, vüzeraya intisap ediyor. Gayri matbu olup Erzurum havalisinde alakadar bazı zevatta mevcut olduğunu gördüğüm (Sergüzeştnâme) sinde  hayatını şöyle hikâyeye başlamaktadır:

Bir zaman kâtib-i divân oldum
Gehi giryân gehi handân oldum

Bir zaman kâtib-i mektûbî idim
Vüzerânın heme matlûbi idim

Bu başlangıçtan ve devamından çıkarılan malumata göre Zihni, İstanbul'dan bir dâhiliye memuriyeti alarak Hopa'ya gelmiş, orada memur arkadaşlarıyla geçinemediğinden azledilmiş, bir aralık  Erzurum'a gelmiş, her yerde idaresiz ve kendi ahlaki umdelerine nazaran uygunsuz gördüğü hükümet adamlarına karşı hicvin ve mizahın iğnelerini batırmıştır. Erzurum'dan tekrar İstanbul'a geliyor. Bu defa asker olmuştur. Akka harbine iştirak ediyor. Harbin neticesinden sonra izin alarak Kudüs'e uğruyor, Hacca gidiyor, avdette Mısır'a uğruyor, İstanbul'a dönüyor, memuriyet alarak Karaağaç’a gidiyor. Bütün bu vakalar 1230-1260 [1814-1844] tarihleri arasında cereyan etmektedir. Yalnız arada bir yani 1244 [1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı] Rus istilasından kurtulan memleketini ziyaret etmiş:

Vardım ki yurdundan ayak götürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış Otağı
Camlar şikest olmuş, meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı


Parçasıyla başlayan koşmasını ibda etmiştir. Yine bu hadiseye taalluk etmek üzere Bayburt-Erzurum halkı arasında tam manası ile dasitan olan bir destan vücuda getirmiştir. Destanın ilk parçaları şu tarzdadır: 

Erzurum küffâra biat edince
Figâna bağlandı Bayburt diyârı
Gülü hâre kaldı bülbülü zâra
Soldu menekşesi gülberk-i bâri

Lâlesinin bağrı hicr ile dağlı
Çok yazılar görmüş karalı ağlı
Goncanın dört yanı hâr ile bağlı
Bükülmüş servinin kadd-i nigârı

Vatan ve memleket duygularının coşup taştığını gösteren bu destan mukaddimesi, istila hadisesini tarihen izah ve tenvir edecek birçok tahsilatı havidir. Şair, hayatının son yıllarını Trabzon'da geçirmiştir. Trabzon'da Hacı Pirefendi medresesine karşı beslediği merbutiyet, Trabzon'un hususi ve içtimai hayatına karşı gösterdiği alaka Trabzon'un mahalli tarihinde tetkike şayandır. Hamsiyi çok sevdiğini:

Bu şehrin ne acep mergûbidir nûr-ı ba’r hamsi
Devâ-yı mübtelâ-yı derd-i ser-zânûye fer hamsi.

beyti ile devam eden methiyesinden anlıyoruz! Artık şairin hayatının son yıllardır. Aynı zamanda hakikaten kalbi bir bağ ile bağlandığı Bayburt'ta savuşmak istiyor. Yola çıkıyor, fakat yolda (Olasa-Holasa) karyesinde can veriyor. Öldüğü tarih kati olarak muayyen değilse de eserlerinden istidlâlen takribi olarak 1275 [1858-1859] gösterilebilir.

Bayburtlu Zihni, üzerinde tetkik ve tahlile değer kıymetli ve güzide bir şairdir. Bizce malum olan eseri ikidir. 1: Divan-ı Zihni, 2: Sergüzeştnâme-yi Zihni. Evvelkisi Şairin aruz parçalarını ihtiva ediyor. 1290 [1873-1874] tarihlerinde oğlu Ahmet Revayi tarafından tabedilmiştir. İkincisi gayri matbudur. Yazma nüshaları enderdir. Her iki eserin muhtelif bakımlardan ehemmiyeti vardır. Evvela aruz şairleri itibarıyla Zihni, klasik edebiyatın mühim bir uzvudur. Nefi’nin hemşerisi demek olan Zihni’den lâalettayin aldığımız şu gazele bakınız:

“Dilden selâmı yâre de” dedim, demiş sabâ
“Arz-ı merâmı yâre de” dedim, demiş sabâ

“Çoktan meşâm-ı cânımıza gelmedi niçün?
“Zülf-i peyâmı yâre de” dedim, demiş sabâ

“Bekler yolunda Zihnî-i gamhârı terk edüp
Can subh ü şâmı yâre de” dedim, demiş sabâ

Lisan ve ifade ne kadar gönülden ve samimim değil mi? Şeyh Galib’i tahmis ederken ondan geri kalmadığını görüyoruz.

Yine zevrak-ı derûnum kırılıp kenâre düştü
Dayanır mı şişedir bu reh-i seng-sâre düştü

Meğer ah-ı ateşimden dile bir şerâre düştü
Dağılıp sözlerim her biri bir diyâre düştü

Dediler rakîb bed-kâr o hevâ-yı yâre düştü…

Zihni’nin divanı, el-hâsıl tam manasıyla mürettep bir divandır. Klasik şairlerin eserine tebean kaside, gazel vadisinde kalem yürütmüştür. Sergüzeştnâme-i Zihni, ise hakikaten isminin sahibidir. Şairin birçok destanları, hicviyeleri, mizahi eserleri bu kitabın muhteviyatını teşkil etmektedir. Oğlu ile baş başa kalmış ve bu esnada hayatını nizamen hikâye ihtiyacını hissetmiştir. Hopa’da, Karaağaç’ta, Erzurum’da, Erzincan’da idare makinası başında gördüğü birçok zevâtı hicvediyor. Hicvi, nevi (genre satirquede) hemşerisi Nefi’den yüksek addedilebilir:

Tiğ-ı endişemi zağlattım o şeb
Tıflı-ı endişemi ağlattım o şeb

Ettim iklim-i meâniye sefer
Getürüp her fenne lâyık gevher

Mısır’dan aldığı Arap bir zevce ile sonradan İstanbul’da araları açılmış, kadın meşihata müracaat etmiş, bir çok mübâhase ve münâkaşalar cereyan eylemiştir. Mahkemede Zihni’yi kimse dinlemiyor. Şair hiddet içindedir:

Söyledüp yazdılar ol kâfireyi
Dinleyüp her biri ol fâcireyi

Bakmadı sözüme bir kimse benim
Ateş-i zulme yanup cân u tenim

Ve sonra vezni değiştiriyor:

Bana ettikleri bu zulm u hakaret yâ Rab
Olmadı kimseye alemde ne zulmettir bu

Ki ne Bağdat’a Hülagü ne Sivas’a Timur
Arabistan’a ne Haccac ne melâmettir bu
Ulemadan şuaradan zürefadan olayım
Kalayım zâr u perişân ne sefalettir bu

Filhakika bu hadise, Zihni’nin hususi hayatını son derece ızrâr etmiştir. Vaziyet-i maliyesi sarsıntı içindedir. Efâl ve harekâtının silsilesinde bir şaşkınlık görülmektedir. “Salat-ı subha kamet alurken niyyeti salat-ı asra” ediyor. Ve bakkal apostole olan bin kuruş borcu on bin olarak deftere yazıyor. Sergüzeştnâmenin halk edebiyatı bakımına göre ehemmiyetli olan parçaları destanlardır. Destanlardan başka tesadüf edilen bazı koşmalar cidden güzeldir. Mesela şu iki parçaya dikkat ediniz:

Karabağ'ı bir kıl ile bağladı
Hışma gelip Dağıstan'ı dağladı
Müjgânını hûn kasdına zağladı
Oka tuttu Horasan'ı gözlerin

Zihni'yem ey kaşı keman sevdiğim
Müjgânın ki vardır yaman sevdiğim
Koy etsin sinemi nişan sevdiğim
Alsın sayemizde Şam'ı gözlerin

Vaktiyle Halk Gazetesi’nde Bayburtlu Maşuk Beyzade Mehmed Bey’in Zihni’ye ait tetkiklerinden bahsedilmiş, bu münasebet ile şairin gayri matbu, hatta yazma nüshada da bulunmayan bir koşması neşr olunmuş idi. Filhakika bu muhterem gencin takdire şayan edebi faaliyeti arasında Zihni, mühim bir mevki işgal etmektedir. Biz ileride on dokuzuncu asrın her nokta-ı nazardan ehemmiyetli bir unsur-ı edebisi olan Zihni’ye ait küçük bir tetkik name neşretmek arzusundayız.

Şimdilik Hayat’ın aziz kar’ileri (okuyucuları) Erzurum muhiti halk şairlerinden olan Bayburtlu Zihni’yi tanımak, klasik ve halk edebiyatımızın bu müstesna uzvuna karşı bir alaka uyandırmak istiyorum.

Ziyaeddin Fahri [Fındıkoğlu]