100. Yılında Ermeni Sorunu

Abone Ol
Geçenlerde Katolik dünyasının lideri Papa’nın “soykırım” sözcüğünü kullanmasıyla beraber Türk ve dünya kamuoyu bir anda tekrar Ermeni sorununa odaklandı. Papa’nın böylesi bir sözcüğü Nisan ayında kullanması, oldukça planlı ve bilinçli bir tercihti. Böylece birkaç gün sonra sözde soykırım iddialarının dayanağı olarak iddia edilen 24 Nisan 1915’in 100. Yılına dikkat çekilmiş oldu. Bu bir başlangıçtı ve kuvvetle muhtemel önümüzdeki birkaç gün içerisinde pek çok uluslar arası kuruluştan ya da devletten bu tür açıklamaların gelmesi sürpriz olmayacaktır.

Peki 1915’te ne oldu? Diaspora ve onun etkisinde kalan ya da Türkiye’yi bu meyanda köşeye sıkıştırmayı düşünen devletler neden Ermeni sorununu 1915’ten başlatıyorlar. Tabi ki işlerine geldiği için. Bu tarih, gerçekten olaya diasporanın bakılmasını istediği bir tarihtir. Çünkü bu tarih, I. Dünya Savaşı seyrederken dönemin şartları gereği başta çete liderleri olmak üzere problem çıkaran bazı Ermeniler'in zorunlu göçe tabi tutulduğu ve yine dönemin şartlarından kaynaklanan nedenlere bağlı olarak ölüm hadiselerinin meydana geldiği bir tarihtir. Meselenin evveliyatını bilmeyenler soruna buradan baktıklarında tehcir kanununu görüyor ve Ermeniler'in gadre uğradığını düşünüyorlar.

Hâlbuki Ermeni sorunu ta 1815’lerde başlar. Viyana yapılan kongrede Osmanlı topraklarında yaşanan bütün gelişmeler “şark meselesi” olarak tanımlanır ve sonrasında yaşanacak olanlara mesnet oluşturur. 

Ermeni sorunu için ikinci önemli tarih 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı'nın yaşandığı yıllardır. Savaşın sonunda Ruslar'ın uyguladığı tehcir yani Doğu Anadolu’dan zorla götürdüğü Ermeniler'le yapay bir Erivan oluşturuldu. Türkler'le sorunsuz bir şekilde yaşayan Ermeniler, Bayburt’tan, Erzurum’dan ve Doğu Anadolu’nun birçok ilinden çeşitli vaatlerle kandırıldı, ikna olmayanlar tehdit ve şantajla zorla götürüldü. Böylece hem Osmanlı ekonomisi büyük zarara uğratıldı, hem de gelecekte inşa edilecek olan Ermenistan için Ermeniler bir araya getirilmiş oldu. Yani Rusya tabir yerindeyse bir taşla iki kuş birden vurmuş oldu. Sonrasında Rusya ile barış antlaşması imzalandı, harp sona erdi ama bölgedeki Türkler ve Ermeniler arasına atılan kin ve nefret tohumları ne yazık ki her geçen gün daha da büyüdü. 

Ermeni sorununu anlamak için bilinmesi gereken üçüncü tarih, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı yani 93 Harbi dönemidir. Malum bu savaşta Ruslar, hem Kafkasya hem Balkan cihetinden Osmanlı topraklarına girdiler. Erzurum’da Nene Hatun’un destanlaştığı başarılar kazanılsa da, Batı’da Rus orduları Yeşilköy’e kadar geldiler. Rus komutan, Ayasofya’nın minarelerinin gözüktüğünü, izin verilmesi halinde İstanbul’a gireceğini ve kendisini engelleyecek hiçbir gücün bulunmadığını kibirli cümlelerle Çar’ına bildirmişti. Neyse ki İngiltere ile anlaşmazlığa düştüklerinden İstanbul’a giremediler ve önce Ayestefanos, ardından Berlin Antlaşması imzalanarak savaşı bitirdiler. 

İmzalanan her iki antlaşmada da tarihte ilk defa Ermeni sorunu gündeme getirildi. Ucu açık bir madde ekleterek, Ermeniler'in yaşadığı yerlerde ıslahat yapılması istendi. Ama ıslahatın ne olacağı ya da nasıl olacağı konjoktöre göre belirlenecekti. Böylece sadık tebaa olarak tanımlanan Ermeniler, bundan böyle Osmanlı’dan ayrılma sevdasına düşürüldüler ve yüzyıllardır birlikte yaşadıkları Müslümanlar'a karşı çeşitli örgütler kurarak faaliyete geçtiler. Hınçak ve Taşnak örgütleri, fedailer seçerek Ermeni milliyetçiliğini pekiştirdiler ve bir süre sonra yaşadıkları bütün bölgelerde zincirin halkaları misali ardı ardına olaylar çıkmaya başladı.

1893-1895 yıllarında Yozgat’tan Maraş’a, Bayburt’tan Trabzon’a hemen her nokta da Ermeni tedhiş hareketleri baş gösterdi. 26 Ekim 1895’te Bayburt’ta ta büyük bir provakasyon yaşandı. Bizzat olaya karışan fedailerin kendi verdikleri ifadelerden anlaşıldığına göre isimlerini ve kıyafetlerini Türk isim ve kıyafetine tebdil ederek kendi soydaşlarının yaşadığı köylere saldırılar yaptılar. Olaydan habersiz Ermeni köylüleri, Türkler bize saldırdı diyerek Türk köylerine karşı saldırıya geçtiler. Hem köylerde hem Bayburt şehir merkezinde büyük kargaşaya hatta mukateleye sebep oldular.  

Nihayet 1914’e gelindiğinde malum dünya savaşı patlak verdi. Birçok cephede Osmanlı orduları yenilgiye uğradı. Kafkaslardan Anadolu’ya giren Rus ordularına karşı bölgede yaşayan herkesin karşı koyması beklenirken ne yazık ki Ermeniler Ruslarla işbirliği yaptı ve Ruslar çekildikten sonra da Doğu Anadolu’da büyük mezalimler yaptılar. 

İşte böyle bir tarihsel süreç içerisinde tam savaşın ortasında Osmanlı idarecileri bir yandan cephede savaşı organize etmeye çalışırken, diğer yandan çeteler halinde kargaşa çıkaran Ermeniler'le uğraşmak zorundaydı. Pek çok yol denenmesine rağmen çete faaliyetlerinin önüne bir türlü geçilemedi. 19 Nisan 1915’te Van isyanı patladı ve Ermeni çeteler Van’ı tahrip ettiler. Bütün bu gelişmeler sonrasında 24 Nisan 1915’te Dahiliye Nazırı Talat Bey, Ermeni Komite merkezlerinin kapatılması, elebaşılarının tutuklanması ve her türlü belgelerine el konulması ile ilgili 24 Nisan 1915 kararlarını aldı. Bu bağlamda ilk etapta 235 elebaşı tutuklandı. 

Görüldüğü gibi 24 Nisan’ın tehcirle hiçbir alakası yoktur. Tehcir kararı daha sonra 27 Mayıs 1915’te çıkarılan kanun-ı muvakkat ile alındı. Yerel idarecilere sorun çıkaranları geçici olarak başka bir yere nakletme yetkisi verildi. Giden Ermeniler'in mal ve mülkleri zarar görmesin diye 10 Haziran’da “Ermenilere ait mal, mülk ve arazilere uygulanacak idare hakkında” yönetmelik çıkarıldı. 

Tehcirin sağlıklı biçimde uygulanması için hükümet savaş ortamı olmasına rağmen gerekli tedbirleri almaya çalıştı. Ancak tarihçilerin büyük çoğunluğunun ittifak ettiği şekliyle savaş şartları, çeşitli hastalıklar, iklim, çete saldırıları bu göçün sağlıklı yürütülmesini zorlaştırdı. Ne yazık ki ölüm hadiseleri meydana geldi. 

İşte bu tarihsel sürecin sadece bir bölümü alınarak yıllardır Türkiye bu meseleden dolayı sigaya çekilmek istenmektedir. Batı bilinçli olarak 2015’i tehcirin 100. Yılı olarak görmek istiyor. Evet bir yönüyle kronolojik açıdan tehcirin yüzüncü yılı olduğu doğrudur. Ancak unutmamak gerekir ki 2015, her şeyden evvel ta Avustralya’dan Yeni Zelenda’dan, Hindistan’dan tanımadıkları bilmedikleri Türkler'le savaşmak için toplatılıp getirtilen, kara ve denizde çarpıştırılan Çanakkale savaşlarının da 100. Yıl dönümüdür.